Şeylerin zaman içinde geliştiği bir yön olduğunu hiç sorgulamadan kabul ederiz. Örneğin, yumurta kırılır, mum erir ama eski hallerine geri dönemezler. Anılar geleceğe değil, geçmişe aittir. Insanlar yaşlanır, gençleşmezler.
Eğer zamanda farklı yönler olsaydı, (ileri, geri, sağ, sol gibi) dünya tanınmaz hale gelirdi. Yumurtalar kırıldıkları gibi yapışırlardı, geçmiş kadar geleceğe ait anılarımız olurdu, insanlar yaşlandıkları gibi gençleşirdi.
Bu durumu ”Zamanın Oku” olarak adlandıran, Britanyali büyük fizikçi Sir Arthur Eddington`dur.
Fiziğin bilinen ve kabul edilen yasaları, zamanda bir yönü değil, bütün yönlerini bir fark gözetmeksizin ele alır. Dev bilmecenin baslangıç noktası işte budur. Fizikte mümkün olan, matematiksel işlemlerde normal olan bu durum, pratik hayatımızda mümkün olmuyor.
Varılan sonuç ise, zamanın bu tek yönlü okuna, büyük patlama ve sonrasında ki çok düzenli çevre yön vermiş olabilir. Tıpkı bir saati kurmanın yani saatin zembereğini çok düzenli bir ilk duruma getirmenin saatin ileri doğru çalışmasını sağlaması gibi.
Günlük deneyimler ile evrenin ilk anları arasindaki bu beklenmedik bağlantı, olayların neden zamanda bir yönlü olduğuna ve asla başka yönlere kaymadığına bir açıklama getiriyor, ama zamanın okunun gizemini çözemiyor. Tersine, bilmeceyi çözebilmek için, tüm evrenin kökenini ve evrimini incelemek gerekli.
Bu boşluğu, “modern bilimsel kozmoloji” dalı adı altında inceleyen bilim insanları, evrenin başlangıçta gerçekten de çok düzenli olup olmadığını araştırıyorlar ve bir kanıt bulmaya çalışıyorlar.
Sorun şu, Einstein`ın denklemlerinin boyutları ve kütleleri büyük cisimleri kesin bir biçimde tanımlamakta çok başarılı olsa da, fizikçiler küçük cisimlerin ( örneğin, henüz bir saniyenin çok küçük bir kesim yaşındaki evrenin, karadeliklerin) kuramsal olarak çözümünlenmesi için kuantum mekaniğinin kullanılması gerektiğinin farkında olmaları.
Bu ikisinin bir araya gelmesi ile oluşturulan denklemler çöküyor ve evrenin nasıl doğdugu ve o sırada zamanın okunu açıklamak için gerekli koşulların oluşup oluşmadığını belirlemek imkansızlaşıyor.
Genel görelelik ve kuantum mekaniğini birleştirecek bir kuram, “Birleşik Kuramı” ya da “Herşeyin Teorisi” bulunmadan da bu konu bilmece olarak kalacaktır.