İslâm’ın beş temel esasından biri olan hac; İslâm’ın evrenselliğini, birlik ve beraberliğini, ırk, renk, cinsiyet, dil, ülke ve kültür ayırımı yapmadan müminlerin kardeşlik ve eşitliğinin temsil edildiği bir ibadettir.
Hac, kefen misali bembeyaz giysiler içinde âhiretteki mahşeri hatırlatan, aynı kıyafet içinde zengin-fakir, şehirli-köylü ayırımını ortadan kaldıran, “ben”liği yıkıp “biz”i öne çıkaran, şeytan taşlama, tavaf ve sa’y gibi “temsîli” görevlerin îfa edildiği, helal olan bazı şeylerin ihrama girdikten sonra haram kılındığı ve böylece nefis terbiyesi, irade ve sabır eğitiminin yapıldığı, yüz binlerle birlikte Allah’a açılan ellerin boş çevrilmediği, dînî duyguların ihlas ve samimiyetin doruk noktaya çıktığı bir ibadettir.
Hac, dünya Müslümanlarının kaynaşmasını, birbirlerini ve değişik kültürleri tanımalarını sağlar. İslâmî bilinçlenmeye, imanın aksiyona geçirilmesine, manevî kirlerden arınmaya, gönlü bütün safiyeti ile Yaratan’a açmaya vesile olur.
“Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızâsına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner.”
“Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın (evinin) ziyaretçileridir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, On’dan bağışlanma dilerlerse onları bağışlar”
anlamındaki hadislerde de ifade edildiği gibi hacda yapılan dualar ve tövbeler kabul görür. Böylece bu ibadeti îfa edenler, işlemiş oldukları hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler.