Yaratıklarına son derece merhametli olan Allah, ilk insandan beri her topluma peygamber göndermek suretiyle insanları kulluk görevlerini yapmaya çağırmıştır. Bu çağrıya uyanlar, ilki Kâ’be olmak üzere yeryüzünde pek çok mabet yapmışlardır.
Kur’ân’da bildirildiğine göre (Bakara, 2/127) Kâ’be, Hz.İbrahim ve oğlu Hz.İsmail (a.s.) tarafından inşa edilmiştir. İnşaatın bitiminden sonra İbrahim ve İsmail (a.s.)’ın, “Rabbimiz! Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster” (Bakara, 2/128) diye dua etmeleri üzerine Yüce Allah, onlara hac ibadetinin nasıl yapılacağını vahiy meleği Cebrail vasıtasıyla öğretmiş ve “İnsanlar arasında haccı ilan et ki gerek yaya olarak gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler” emrini vermiştir (Hac, 22/27) Hz. İbrahim (a.s.) insanları hacca çağırmış, bu çağrıya uyanlar Mekke’ye gelip hac görevini ifa etmişler, Kur’ân’ın beyanı (Hac, 22/28-30) ile bir takım menfaatlere tanık olmuşlar, Allah’ın adını anmışlar ve günahlardan temizlenmişlerdir.
Son peygamber Hz. Muhammed (a.s.)’ın peygamber gönderildiği döneme kadar hac ibadeti devam etmiş, ancak uygulamasına bir takım putperest gelenekler karıştırılmıştı (Enfâl, 8/34). İslam bunları temizleyerek hac ibadetini tevhit inancına uygun hale getirmiştir.
Hicretin 9. yılında nazil olan Âl-i İmrân suresinin 97. âyeti ile hac Müslümanlara farz kılınmıştır. Bu yıl, Hz. Ebûbekir’i hac emîri olarak görevlendiren Hz. Peygamber (a.s.), hicretin 10. yılında yüz bini aşan sahâbî ile birlikte hac yapmıştır. Peygamberimizin yaptığı bu hacca, son haccı olduğu ve sahabîlerle vedalaştığı için “Veda Haccı”; Müslümanlara hac ibadetinin bütün hükümlerini hem nazarî olarak bildirdiği, hem de pratik olarak gösterdiği için “Belağ Haccı”, haccın farz kılınmasından sonra ilk haccı olması dolayısıyla da “İslâm Haccı” denilmiştir.