Message
Tufandan sonra Nuh’un neslinden Âmalika kavmi Mısır, Mekke ve Medine'de yerleşmişlerdi. Onlardan Medine'ye ilk gelen kişinin adı Yesrib olduğundan Medine'ye Yesrib adı verilmişti. Yahudiler de zamanla buraya yerleşmeye başladılar ve iyice güçlenince de Amalikalıları Medine'den sürüp çıkardılar mallarını ele geçirdiler. Evs ve Hazreç kabilelerinin ataları da Ma’rib Seddi yıkılıp yurtları seller altında kaldıktan sonra Medine'ye gelip yerleştiler.
Yahudilerin başında Fıtyevn adında ahlaksız bir hükümdar bulunuyordu. Evlenecek her kızın bir gece kendi yanında kalmasını istemiş ve bunu Yahudilere kabul ettirmişti.
Fıtyevn bu kararını Evs ve Hazreçlilere de tatbik etmek isteyince Malik bin Aclan’ın tepesi attı ve kadın kılığına girerek yanında gizlediği kılıçla Fıtyevn’i öldürüp Yemen hükümdarlarından Ebu Kerib Tuban ‘a iltica etti ve Yahudilerin kötülüklerini anlattı.
Tuban büyük bir ordu ile Medine'yi kuşattı. Yahudi ileri gelenlerini öldürüp yerine oğlunu bırakarak seferine devam etti. Yahudiler bir düzenle Tuban’ın oğlunu öldürdüler. Bunun üzerine Tuban Medine'yi yakıp yıkmaya karar verdi. Evs ve Hazreç kabileleri gündüz Tuban’ın askerleriyle savaşır geceleri onları misafir eder ağırlarlardı. Tuban onların bu hareketlerine şaşar kalır ve “ Vallahi şu kavminiz çok şerefli ve asaletlidir” derdi.
Yahudi alimleri Tuban'ın huzuruna çıkıp “ Buraya son zamanda Kureyş’ten çıkacak bir Peygamber hicret edecek ,burada yerleşecektir “ deyip Medine hakkındaki kararından vazgeçirdiler, Hicretten yaklaşık 700 sene önce idi ki Tuban işittikleri karşısında çok hayrete düşüp yahudi alimlerini yanına alıp Mekke'ye gitti Kabe'yi tavaf edip ilk defa örtü örttürdü.
Tuban kendisini bu hususta irşad eden alimlerin hepsine Medine'de ev yaptırıp onları evlendirdi. Bir ev de Peygamber için yaptırıp anahtarı ile bir mektubu alimlerin büyüğüne verip kendisi erişemezse nesilden nesile aktarılarak Rasülüllah'a teslim edilmesini istemişti.
İşte bu ev ve mektup babadan oğula geçe geçe Tubanın mektubuyla iman etmiş Medine alimlerinden birinin soyundan gelen Ebu Eyyub’un eline geçmişti.
Nitekim Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Medîne'ye hicret ettiğinde devesini serbest bırakmış; devesi de Ebû Eyyub-il-Ensârî nin evinin önündeki harabe haline gelmiş, Tuban'ın temeli üzere çökmüştür. Bu arada sağdan soldan Medîneliler ziyaretine geliyorlar... Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ebû Eyyub-el-Ensârî nin evi önündedir.
Mektubu elinde bulunduranlar Süleym kabilesinden Ebu Leyla’ya verip teslim etmek üzere Allah Rasülüne gönderdiler. Ebû Leyla gelince, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ona:
"Tuban'ın bana yazmış olduğu mektubunu ver" buyurdu. Ebu Leyla ise "sen kimsin, bende Tuban'!ın mektubunun olduğunu nereden biliyorsun sihirbaza da benzemiyorsun " dedi. Allah Rasülü de : “ Ben Muhammed'im. O mektubu getir” dedi.
Ebû Leylâ mektubu verdi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kendi eliyle mektubu açtıktan ve Hz. Ebubekir'e okuttuktan sonra üç defa "Merhaba Tuban, merhaba." buyurmuştur. Mektupta şöyle yazmaktadır:
“Ben Ahmed’in Allah tarafından gönderileceğine kesin olarak inanıyorum. Ona yetişebilseydim, onun yardımcısı olmayı çok isterdim. Yeryüzünde bulunan insanların ona iman etmeleri için elimden geleni yapardım. Onun düşmanları ile savaşır, zor durumlarda hep onun yanında olurdum. Biliyorum ki O da, ümmeti de Zebur’da bizzat ismi ile anılan kişidir. Şüphesiz ki ümmetlerin en hayırlısı Ahmed’in ümmetidir.”
Bu yazılar Bakır bir kaba yazılmış ve altın mühürle mühürlenmiş olduğu halde hicret asrına ulaşmış ancak Allah rasülü okutturuncaya kadar içinde ne yazdığını kimse bilmiyordu. Birbirine düşmanlıkla hayatlarını idame ettiren Evs ve Hazrec kabileleri gördükleri karşısında hayretlere düşerek müslüman olmuşlardı.
Mekke'de doğan güneş artık Medine ufuklarında parlamaya başlamış, hicretle akıllara durgunluk veren bir kardeşlik ve fedakarlık örnekleri cihan Peygamberinin etrafında yıldızlaşan muhacir ve ensar arasında görülmeye başlamıştı. Muhâcirler Medîne’ye daha ilk geldikleri gün Ensâr, onları evlerinde ağırlamak için birbirleri ile yarışa girmişlerdi. Hattâ bu misâfirleri paylaşamayarak aralarında kur’a çekmek zorunda kalmışlardı.
Her bir muhâcir âileyi, Medîneli bir âile yanına aldı. Böylece aralarında kardeşlik ahdi gerçekleştirilen sahâbîler birlikte çalışacaklar, elde ettikleri kazancı paylaşacaklardı. Ensâr, fazla arâzîlerini Rasûlullâh Efendimiz’e bağışladı ve Peygamber Efendimiz de bunları Muhâcirler arasında taksîm etti. Ensâr, bu kadarla da kalmayarak şu cömert teklifte bulundu:
“–Yâ Rasûlallâh! Hurmalıklarımızı da Muhâcir kardeşlerimizle aramızda paylaştır!”
Peygamber Efendimiz:
“–Hayır, öyle olmaz!” buyurarak kabûl etmeyince Ensâr, Muhâcirlere:
“–Öyle ise ağaçların bakım ve sulama işini siz üzerinize alınız da mahsulde ortak olalım!” teklifinde bulundular. Peygamber Efendimiz’in de muvâfakatiyle her iki taraf:
“–İşittik ve itaat ettik!” diyerek bu teklîfi kabûl ettiler.
Tahsin Soranlar
http://rasyonelhaber.com/yazi-249-Islam_Tarihinden_Bir_Levha__19_.html