Message
ÖLÜM...
Hepimizin başında!
Yani Kurân’daki ifadesine göre;
“ÖLÜM, TADILACAK BİR OLAY!”
“Her bilinç, ölümü (biyolojik bedensiz yaşamayı) tadacaktır!..” (3.Âl-u İmran: 185) diyor Kur’ân.
Dolayısıyladır ki, tadılacak bu olaydan sonra da, ben yaşamaya devam edeceğim...
Yani bir diğer anlatımla, bu bedeni kullanamaz hâle geleceğim, bu bedeni kullanamadığımı hissedip yaşayacağım.
Derken, bu bedenle ilişkim kesilecek, ama tüm yaşamım boyunca da bilincime ben bu beden olduğum şeklindeki verileri yüklediğim için bu bedenden kopup ayrılıp da gidemeyeceğim ve bu bedenle beni diri diri, aklım başımda, şuurlu bir hâlde o mezara koyacaklar!
Öncesinde, kılınmışsa, cenaze namazımın kılındığını göreceğim...
Etrafımda bağrışan ağlaşanları göreceğim... Görmeye devam edeceğim.
Sonra beni, diri diri yani şuurum yerinde aklım başımda ama beden benim için kullanılmaz bir hâldeyken (out of order!) o mezara koyacaklar...
Üstüme o toprakları atacaklar!
Ve ben bütün bunları göreceğim...
Sonra o mezar boyutundan da “Kabir âlemi”me geçeceğim...
İşte bu olaya, “ÖLÜMÜ TATMAK” demiş Kur’ân!
Hz. Rasûlullâh da, kişinin ölümü tattıktan sonra çevresini görmeye devam ederek mezara konulduğunu, mezara konulduktan sonra çevresinde kendisine seslenenleri duyduğunu anlatıyor ve diyor ki Hz. Ömer’e;
“Bugünkü, şu anki, Dünya’dan ayrılmadan evvelki aklın–idrakın–şuurun–bilincin neyse, kabirde de o idrakla, o akılla, o bilinçle, o şuurla, yaşamına devam edeceksin yâ Ömer!”
İşte bu yüzden de Bedir savaşında ölmüş, toprağa atılmış, üstü kapatılmış, yani mezarlara gömülmüş insanlara gidip hitap ediyor ve o mezardakilerin ölü olduğunu sanan dışarıdaki kişiler “Bu ölülere nasıl hitap ediyorsun, seni duyarlar mı yâ Rasûlullâh?” diye sorduklarında da;
“Evet... Onlar sizden daha az duyar bir hâlde değiller. Yani sizden daha iyi bir şekilde benim bu seslenişimi duyuyorlar ve düşünüyorlar, benim dediklerimin doğruluğunu da tasdik ediyorlar!” diyor.
Yani kabre konan kişi ölü değildir, diridir, akıllıdır, idraklıdır, şuurludur!
Ancak onların, bedeni kullanma, beden üzerinde tasarrufları olma hâli artık kalktığı için, bedenleri kullanılmaz hâlde olduğu için, oradan bize ulaşamamaktadırlar! Buna karşın, bizim onlara olan bütün yönelişlerimiz kendilerine ulaşmaktadır!
İşte bu esastan dolayı da, “Acaba faydamız olur mu?” diye, mezara konmuş kişiye dışarıdan telkin yaparlar!!!
“Ölüm” dediğimiz olayla birlikte yaşamın yeni bir boyutuna geçiyoruz.”
Tabii yeni bir boyuta geçtiğimiz süreçteki bedenimiz, eskilerin “RUH” dedikleri veya bizim bugünkü ifadeyle “astral beden” dediğimiz veya “ışınsal-holografik beden” dediğimiz bir bedenle!
Ama işin çok önemli bir noktası var, göz ardı etmememiz gereken...
O da, “Ruh” adı verilen bu “ışınsal-holografik beden”in şu anda Dünya üzerinde yaşarken kendi beynimiz tarafından inşa edildiği gerçeği!
Yani biz, ölüm ötesi yaşamda kullanacağımız bedenimizi, “ışınsal” veya “holografik beden” dediğimiz bedenimizi şu anda, bu Dünya üzerinde yaşarken, bu biyolojik beynimizle inşa etmekteyiz!
İşte “Dünya âhiretin tarlasıdır; burada ne ekersen onu biçersin”in bir başka mânâsı:
Burada ektiğin, ürettiğin, inşa ettiğin bedenini orada kullanacaksın!
Orada senin, artık bedeninin şartlarından şikâyet etme şansın yok! Çünkü “bu bedenin özelliklerini sen Dünya’dayken kendin seçtin ve o özellikleri kendi beyninden üretmek suretiyle elde ettin!” gerçeğiyle karşılaşacağız.
Oraya gittikten sonra “Âhiret” denen “Berzah” denen “Güneş platformu” dediğimiz o platformda yaşarken her birimiz bu gerçeği göreceğiz ve diyeceğiz ki:
“Keşke bu Dünya’ya geri dönsek de yapmadığımız, ihmâl ettiğimiz o çalışmaları yapma şansına kavuşsak; baştan, gerçek değerlere göre yeni verilerle ruh beden yeni bir holografik beden inşa ederek buradaki bu sıkıntıları çekmesek!”
İşte Kur’ân-ı Kerîm’de:
“Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: ‘Rabbim beni (dünya yaşamına) geri döndür. Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuvveden fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!’... HAYIR (geri dönüş asla mümkün değil)! ÖYLE BİR ŞEY SÖYLER Kİ GEÇERLİLİĞİ YOKTUR (sistemde yeri yoktur)! Arkalarında yeniden bâ’s olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal farklılık) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da {ikinci defa dünya yaşamı} mümkün değildir)!” (23.Mu’minûn: 99-100)
Diye bize gerçeği anlatmaya çalışan âyetler, bu gerçeği vurguluyor.
Dünya’dan ayrıldıktan sonra, o boyuta geçtikten sonra, bir daha geri dönüş, yani reenkarnasyon, yani yeniden bir bedene kavuşarak yapmadıklarını yapabilme şansı Kur’ân inancına göre, Müslümanlık inancına göre, Allâh Rasûlü’nün getirdiği inanç sistemine göre asla ve kesinlikle mümkün değil!
Dünya’da ne yapmış olursak onu yapmak durumundayız.
Fakat “ölüm” denen olayla birlikte artık yeni baştan birtakım özellikler kazanma şansımız yok!
Kaynak : Yaşamın Gerçeği - Ahmed Hulusi