Din ve Beyin - Prof.Dr.Gazi Özdemir \ Dua, Beddua ve Tövbe De Birer Enerjidir
Dua gibi beddua etmek de temelde bir düşüncedir. Dolayısıyla da dua veya beddua işlevi, kişinin gerek sadece kendisi için, gerekse bir başkasının iyiliği veya kötülüğü için de olsa, beyinde bir düşünce enerjisi oluşturmak demektir.
Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled, Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın Konya’nın etrafına yaptırdığı kaleyi ve surları dolaştırdığı sırada, Sultan’ın bunlardan öğünerek bahsetmesi üzerine Sultan’a dönerek “Hayırlı dualardan askerler vücuda getirmeye çalışıp gayret et. Çünkü bu, böyle binlerce kuvvetli surdan daha iyidir.” demiştir. Gerek yaşayanlar için, gerekse ölenler için yapılan dualar da birer yardım talep etmek ve düşünce enerjisi yolu ile destek sağlamak demek olmaktadır. Çünkü düşünce enerjisi, mıknatıs gibi kendine uygun, kendi frekansında veya bu frekansa yakın olan bir enerjiyi tepki-sonuç olarak çekecektir.
Ancak başkasına yapılan duada, duayı yapanın kandırılmış veya mağdur edilmiş olmaması gerekir. Çünkü hak yeme ve hak gaspı yoksa dua enerjisi, dua edilen kişiye ancak ulaşır ve olumlu katkı sağlar.
Sonuç olarak, beddua ile oluşan enerjinin, beddua ile hedeflenen kişiye ulaşması için, hedef olan kişinin hak etmiş konumda olması ve ciddi bir kötülük yapmış olması gereklidir. Yoksa yapılan beddua boşa yapılır. Ancak etki-tepki prensibine dayanarak diyebiliriz ki beddua sırasında oluşan enerji, bedduayı haksız olarak yapan kişiye geri döner.
Nazar da bir nevi beddua gibi olumsuz bir beyin enerjisidir ve böylesi olumsuz bir enerjinin kişinin gözlerinden yayıldığı Kalem-51 nci ayette belirtilmiş ve peygamberin böylesi bir olaya maruz kalıp korunduğu açıklanmıştır (Kalem-51: Ve gerçekten o küfredenler/inkarcılar o zikri (Kuran’ı) işittikleri zaman az daha seni gözleriyle devireceklerdi.).
Hz.İsa, insanların bilgisizlikleri ve dünya düzeninin amaçlarını kavrayamamaları nedeniyle hata yaptıklarını bildiği için kendisini çarmıha gerenler için beddua değil şu duada bulunmuştur: “Ya Rabbi, sen onları affet, onlar bilmiyorlar.”