Message
Psikolog Michael Persinger, bir çeşit transkraniyal elektrik uyarımının (transkraniyal manyetik uyarım ya da TMU) bu epileptik lezyonların etkilerini başlattığını öne sürüyor. Eğer böyle ise manyetik alanların, birinin dini inanışlarını değiştirmede kullanılması mümkün müdür?
Dr.Persinger’in çalışmalarında denek, kafasına beynin belirli bölümlerine manyetik enerji gönderebilen bir cihazın bulunduğu bir başlık (lakabı Tanrı başlığı) takıyor. Sonrasında denek ile görüşüldüğünde, kendisi sıklıkla yüce bir ruhun huzurunda bulunduğunu iddia ediyor. Scientific American dergisinden yazar David Biello “Üç dakikalık uyarımlar boyunca etkilenen denekler yaşadıkları ilahi algıyı kendi kültürleri ve dini kelimeleriyle Tanrı, Buda, koruyucu varlık ya da evrenin mucizesi şeklinde adlandırdılar.” Bu etkinin isteğe bağlı oluşturulabilmesi, beynin dini duygulara yanıt vermek üzere donatıldığını gösteriyor.
Bazı bilim insanları daha da ileri gidip beynin dindar olmasını tetikleyen bir “Tanrı geni” bulunduğunu öne sürdüler. Madem çoğu toplumlar bir tür din yaratmış, o zaman dini duygulara karşılık verebilme yeteneğimizin genomumuzda genetik olarak programlanmış olması olası gözüküyor (Aynı zamanda, bazı evrim kuramcıları, dinin ilk insanların yaşam şansını arttırmaya hizmet ettiğini söyleyerek, bu gerçekleri açıklamaya çalıştı. Din, çekişen bireylerin ortak bir mitoloji ile birbirine bağlı kabileler oluşturmasına yardım etti. Bu da kabilelerin birliği sağlama ve hayatta kalma şansını arttırdı).
Tanrı başlığının kullanılması gibi bir deney, kişinin dini inançlarını sarsabilir mi? Bir MRG makinesi, dini uyanış yaşayan birinin beyin etkinliğini kaydedebilir mi?
Bu fikirleri test etmek için, Montreal Üniversitesi’nden Dr.Maria Beuregard, MRG’ye girmeyi kabul eden ve Karmelita rahibelerinden oluşan on beş kişilik bir grup topladı. Deneye katılabilmek için her biri, Tanrı ile yoğun bir birliktelik yaşamış olmalıydı.
Aslında Dr.Beauregard, rahibelerin Tanrı ile mistik bir iletişim kuracağını, daha sonra bunun da MRG taraması ile kaydedileceğini ümit etmişti. Ancak, etrafınızın manyetik bobinler ve ileri teknoloji donanımlarla sarılı olduğu bir MRG makinesinin içi, dinsel bir aydınlanma için ideal bir yer değildir. Rahibelerin yapabildikleri en iyi şey, önceki dinsel deneyimlere ilişkin anıları hatırlamak oldu. Rahibelerden biri “Tanrı isteğe göre çağrılamaz” diye açıkladı. Sonuç karmaşıktı ve kesin değildi, ancak deney boyunca beynin bazı bölgeleri açıkça aktive oldu:
Dr. Beauregard beyinde çok fazla bölgenin, pek çok muhtemel anlamı olabilecek şekilde aktive olduğunu, bu nedenle aşırı dindarlığın bu aktivasyonlarla uyarılıp uyarılamayacağını söyleyemeyeceğini kabul etmek zorunda kaldı. Yine de, ona göre beyin taramalarında rahibelerin dini duygularının yansımaları olduğu açıktı.
Peki bu deney rahibelerin dini inançlarını sarstı mı? Hayır. Hatta, rahibeler onunla iletişim kurabilmemiz için beyindeki bu “radyo”yu Tanrı’nın yerleştirdiği sonucuna vardı.
Ulaştıkları sonuç, Tanrı’nın insanları bu yetenekle yarattığıydı. Böylece O’nun varlığını hissedebilmemiz için beyin, Tanrı tarafından verilen ilahi antene sahipti. David Biello şu sonuca varıyordu: “Ateistler beyinde maneviyat bulmanın, dinin ilahi bir kuruntu olduğunu gösterdiğini savunsalar da, rahibeler beyin taramaları sonucunda heyecanlandı. Tanrı’nın onlarla etkileşim kurduğuna ilişkin kanıt bulmuş gibiydiler.” Dr.Beauregard, “Ateistseniz ve bu türden bir deneyim yaşarsanız bunu evrenin muhteşemliğiyle ilişkilendirirsiniz. Eğer bir Hıristiyan iseniz Tanrı ile bağdaştırırsınız. Kimbilir belki ikisi de aynıdır.”
Benzer şekilde, Oxford Üniversitesi’nde bir biyolog ve açık sözlü bir ateist olan Dr.Richard Dawkins de bir seferinde dini inanışlarının değişip değişmeyeceğini görmek için Tanrı başlığını taktı. İnanışları değişmedi. Yani, sonuç olarak aşırı dindarlık; temporal lop epilepsisi ve hatta manyetik alanla uyarılabilmesine karşın, manyetik alanın, birinin dini görüşünü değiştirebileceğine dair ikna edici bir kanıt bulunmuyor.
Kaynak : Zihnin Geleceği - Michio Kaku