Message
Yalnızca bilim insanları değil girişimciler de, beyin-makine arayüzü (BMA) ile ilgileniyor. Bu hayranlık uyandıran buluşların pek çoğunu, iş planlarına kalıcı bir parça olarak dahil etmek istiyorlar. BMA, gerçek ve sanal dünyada nesneleri kontrol edebileceğiniz, EEG sensörleri kullanan oyuncak ve video oyunları ile gençlere yönelik pazara çoktan girmiş durumda. 2009 yılında NeuroSky firması ilk oyuncağı piyasaya sürdü. Mindflex oyuncağı EEG sensörleri sayesinde bir labirent boyunca, bir topu hareket ettirmek için özel olarak tasarlanmış. Mindflex, EEG aygıtını takarak konsantrasyonla bir labirent içindeki küçük bir top, bir yol boyunca ileri ittirilebiliyor ya da bir fanın hızı arttırılabiliyor.
Zihin kontrollü video oyunları da gelişiyor. Bin yedi yüz yazılım geliştiricisi NeurıSky firması ile çalışıyor. Bunların çoğu da şirketin 129 milyon dolarlık Mindwave Mobile başlığı ile ilgileniyor. Bu video oyunları; sanal gerçeklikte avatarınızın hareketlerini zihniniz ile kontrol edip gezinmenize olanak sağlayan ve alnınıza sarılan küçük, taşınabilir bir EEG sensörü kullanır. Avatarınızı; video ekranında hareket ettirerek sıradan bir oyunda olduğu gibi silahınızı ateşleyebilir, düşmanlardan kurtulabilir, yeni seviyelere yükselebilir ve puan toplayabilirsiniz; ancak hepsinde elleriniz serbesttir.
Bir pazar araştırma firması olan SharpBrains’te çalışan Alvaro Fernandez’in iddiasına göre: “Yeni oyunculardan oluşan bir ekosistem olacak ve sanırım NeuroSky bu yeni endüstrinin Intel’i olacak kadar iyi bir konumda.”
EEG başlığı, sanal silahları ateşlemenin yanı sıra, dikkatinizin azalmaya başladığını da tespit edebiliyor. NeuroSky firması, tehlikeli makineler kullanırken konsantrasyonlarını kaybeden ya da direksiyon başında uyuyakalan işçilerin yaralanmalarından endişe duyan şirketlerden istek alıyor. Bu teknoloji, işçi ya da sürücü, dikkatini kaybettiğinde onu uyarıp hayatını kurtarabilir. EEG başlığı, onu takan kişi uyukladığında bir alarm çaldıracaktır (Japonya’da, bu başlıklar particiler arasında çoktan moda olmuş durumda. Kafanıza taktığınızda EEG sensörleri kedi kulakları gibi gözüküyor. Dikkatiniz birdenbire yoğunlaştığında kulaklar yukarı kalkıyor ve ardından dikkatiniz azaldığında kulaklar da düzleşiyor. Partilerde insanlar yalnızca düşünerek romantik ilgilerini ifade edebiliyorlar. Böylece birini etkiliyorsanız bunu fark ediyorsunuz).
Ancak belki de bu teknolojinin en yeni kullanımlarına Duke Üniversitesi’nden Dr.Miguel Nicolelis ulaşmaya çalışıyor. Onunla röportaj yaptığımda, kendisi bana yalnızca bilimkurguda bulunan aygıtların aynısını yapabileceğini düşündüğünü söyledi.
BECERİKLİ ELLER ve ZİHİN BİRLEŞİMİ
Dr.Nicolelis beyin-makine arayüzünün kıtalararası kullanılabileceğini gösterdi. Bir maymunu koşu bandına çıkardı. Maymunun beynine internete bağlı bir çip yerleştirildi. Gezegenin öbür ucunda; Kyoto, Japonya’da maymundan gelen sinyaller, yürüyebilen bir robotu kontrol etmek için kullanıldı. Maymun, North Carolina’da koşu bandında yürüyerek aynı yürüme hareketini uygulayan Japonya’daki bir robotu kontrol etti. Yalnızca beyin sensörlerini ve ödül olarak yiyecekleri kullanan Dr.Nicolelis, bu maymunları dünyanın öbür ucundaki CB1 adındaki bir robotu kontrol etmeleri için eğitti.
Dr.Nicolelis beyin-makine arayüzünün ana sorunlarından birinin de çaresini arıyor: Dokunma hissinin eksikliği. Günümüz protez elleri dokunma duyusuna sahip değildir ve bundan dolayı yabancı gibi hissediliyorlar. Çünkü ortada herhangi bir geri bildirim yok. El sıkışırken yanlışlıkla birinin parmaklarını ezebilirler. Bir yumurta kabuğunu mekanik bir kolla tutmak neredeyse olanaksızdır.
Nicolelis bu problemi doğrudan beyin-beyin arayüzünü kullanarak aşmayı umuyor. İletiler beyinden; sensörleri olan mekanik kola gönderilecek, kol da yanıtı doğrudan beyine yollayabilecek. Böylece beyinsapı toptan aradan çıkarılmış olacak. Bu beyin-makine-beyin arayüzü (BMBA) dokunma duyusunu sağlayacak kadar temiz ve doğrudan bir geri bildirim mekanizmasını olası kılabilir.
Dr.Nicolelis işe rhesus maymunlarının motor kortekslerini mekanik kollara bağlayarak başladı. Bu mekanik kollar, somatosensoriyel kortekse (dokunma hissini kaydeden bölge) bağlı elektrotlar sayesinde sinyalleri beyine yollayacak özel sensörlere sahiptir. Maymunlara her denemeden sonra bir ödül verilmiş ve maymunlar bu aygıtı nasıl kullanacaklarını dört ila dokuz denemede öğrenmişler.
Bunu yapmak için, Dr.Nicolelis değişik yüzeyleri (pürüzlü ya da düz) temsil edecek yeni bir kod icat etmek zorunda kalmış. Kendisi bana şunu söyledi: “Bir aylık çalışmadan sonra, beynin bu kısmı yarattığımız yeni yapay kodu öğrenir ve farklı yüzeylerin dokularıyla ilişkilendirmeye başlar. Dolayısıyla bu, derideki duyuların taklidini yapabilecek bir duyu kanalını yaratabileceğimize ilişkin bir göstergedir.”
Ona bu düşüncenin Uzay Yolu filmindeki “holodeck”i çağrıştırdığından bahsettim. Holodeck, sanal bir dünyada dolaştığınız, ancak sanal nesnelere çarptığınızda onları gerçekmiş gibi hissedebildiğiniz bir yer. Dijital teknolojiyi dokunma hissini taklit etmek için kullanılan bu teknolojiye “haptik teknoloji” denir. Nicolelis, “Evet; bunun, yakın gelecekte holodeck gibi bir şeyin mümkün olacağının ilk göstergesi olduğunu düşünüyorum”, yanıtını verdi.
Geleceğin holodeck’i muhtemelen iki teknolojinin birleşiminden oluşacak. Öncelikle, Holodeck’deki insanlar internete bağlı kontakt lensler takacaklar, böylece baktıkları her yerde tümüyle yeni bir sanal dünya görecekler. Bir düğmeye basıldığında, kontakt lensinizdeki manzara anında değişecek. Bu dünyada herhangi bir nesneye dokunursanız BMBA teknolojisini kullanarak beyine giden sinyaller dokunma hissini taklit edecek. Bu yolla kontakt lensinizin içinde gördüğünüz sanal dünyaya ait nesneler hissedilebilecek.
Beyin-beyin arayüzü yalnızca haptik teknolojiyi değil, aynı zamanda, bir zihin interneti ya da beyin ağı da denilen, beyinler arası iletişimi de mümkün kılabilir. Dr.Nicolelis 2013’te, Uzay Yolu filmindeki bir şeyi gerçekleştirmeyi başarmıştı: İki beyin arasında bir zihin birleşimi. Biri Duke Üniversitesi’nde, diğeri Natal, Brezilya’da olan iki grup fare ile işe başlamış. İlk grup kırmızı bir ışık gördüklerinde bir kolu indirmeyi öğrenmiş. İkinci gruptaki fareler kolu, bir implant yoluyla gönderilen sinyaller ile beyinleri uyarıldığında indirmeyi öğrenmiş. Kolu indirmenin ödülü bir yudum suymuş. Daha sonra Dr.Nicolelis iki grubun da beyinlerinin motor kortekslerini hassas bir kablo ile internet üzerinden birbirine bağlamış.
İlk gruptaki fareler kırmızı ışığı gördüklerinde Brezilya’daki ikinci gruba internet üzerinden bir sinyal gönderilmiş daha sonra onlar da kolu indirmişler. On denemeden yedisinde ikinci grup, ilk gruptan gelen sinyallere başarı ile yanıt vermiş. Bu, iki beyin arasında sinyal gönderilebileceğine ve bu sinyallerin yorumlanabileceğine ilişkin ilk deneye. Henüz, bilim, bilimkurgudaki gibi iki zihnin birleşip tek olduğu zihin birleşiminden çok uzaktır. Bu teknoloji hala ilkeldir ve örneklem boyutu küçüktür, ancak bir beyin ağının mümkün olabileceğine dair bir takım kanıtlar da bulunmaktadır.
2013’te bilim insanları hayvan deneylerinin ötesinde; bir beyinden diğerine mesaj göndererek insanda beyinden beyine iletişimi ilk defa uyguladıklarında, bir sonraki önemli adım da atılmış oldu.
Bu dönüm noktası, Washington Üniversitesi’nde bir bilim insanının diğerine bir beyin sinyali (sağ kolunu oynat) göndermesi ile aşıldı. Bu iki bilim insanından biri, bir EEG başlığı taktı ve bir video oyunu oynarken sağ kolunu fiziksel olarak hareket ettirmeden, yalnızca düşünerek bir topu ateşledi.
EEG başlığındaki sinyal internet üzerinden diğer bilim insanına gönderildi. O da beyninin sağ kolunu hareket ettiren bölgesine dikkatlice yerleştirilmiş transkraniyal manyetik bir başlık takıyordu. Sinyal ikinci bilim insanına ulaştığında başlık, sağ kolunun istemsizce hareket etmesini sağlayacak manyetik bir uyarıyı beyine gönderecekti. Böylece, uzaktan kontrol yoluyla bir insan beyni diğerinin hareketlerini kontrol edebilecekti.
Bu büyük buluş, kelime içermeyen mesajları internet üzerinden gönderip almak gibi pek çok olasılığı mümkün hale getirdi. Belki bir gün tango, bungee jumping ya da gökyüzü dalışı yapma deneyimini elektronik posta listenizdeki insanlara gönderebileceksiniz. Yalnızca fiziksel aktivite değil, duygu ve hisler de beyinden beyine iletişim yoluyla gönderilebilecek.
Nicolelis, bir gün Dünya’nın her yerinden insanların sosyal ağlarda klavyelerle değil, doğrudan zihinleriyle yer alabileceğini hayal ediyor. Beyin ağındaki insanlar yalnızca e-posta göndermek yerine telepatik yoldan gerçek zamanlı olarak düşünceleri, duygu ve fikir alışverişi yapabilecekler. Günümüzde bir telefon görüşmesi; konuşma bilgisi ve sesin tonunu iletir, daha fazlasını değil. Video konferans biraz daha iyidir, çünkü karşındaki kişinin vücut dilini de okuyabilirsiniz. Fakat, beyin ağı, iletişimler arasında en önemlisi olacak. Bir konuşmada zihinsel bilginin tamamını; duyguları, ayrıntıları ve kuşkuları da içerecek şekilde paylaşmayı mümkün hale getirecek. Zihinler, en samimi düşünce ve hislerini paylaşabilecek.
Kaynak : Zihnin Geleceği - Michio Kaku