Message
Bilebildiğimiz her şeye daha fazla bilgi ekleyebilmemizin tek yolu sistemi gözlemektir. Çünkü bizim eylemlerimiz sistemi alt üst eder. Sistemin durumu ne tür bir soru sorduğumuza bağlıdır. Schrödinger, kuantum sistemini yorgun ama çok zeki bir öğrenciye benzetir. Öğrenci ona sorduğunuz ilk soruya hep doğru cevabı verecektir ama gösterdiği çabadan sonra o kadar yorulacaktır ki ikinci soruya hep yanlış cevap verecektir. Soruları hangi sırada sorduğunuz önemli değildir.
Schrödinger’in öğrenciye sorduğu sorular bir fizikçi tarafından doğaya konulmuş konum ve momentum soruları gibiydi. İlk önce momentumu ölçmeniz şartıyla, sistemin momentumu beklentilerinize karşılık gelir. Benzer şekilde, ilk önce konumu ölçmeniz şartıyla sistemin konumu beklentilerinize tekabül eder. Ancak iki durumda da ikinci ölçülen nicelik hiçbir zaman beklentilerinize karşılık gelmez. Birazdan göreceğimiz örnekte kafesteki bir kedinin hayatı tehlikede olacak.
İçinde tek bir radyoaktif atom bulunan kapalı bir çelik kafes düşünün. Bu atomun yarılanma ömrü bir saattir. Bu belli bir örnek materyali oluşturan söz konusu atomların sayısının bir saat sonra yarıya inmesi anlamına gelir; atomların diğer yarısı çevreye radyasyon yayarak “bozunacaktır”. Demek ki bir saat geçtikten sonra bu atomu sağlam bulma şansımız bulmama şansımızla eşittir.
Bunun yanı sıra, bu atomun yaydığı radyasyonun, kafesi zehirli bir gazla dolduracak bir devreyi harekete geçiren hassas bir fotosele çarptığını düşünün. Bu gaz, radyasyonun fotosele çarptığı anda kafeste olan talihsiz bir canlıyı öldürecektir. Şimdi de kafese masum bir kedi koyduğumuzu düşünelim. (Kedi severler, lütfen beni bağışlayın; örnek Schrödinger’e ait.) Bir saat bekleyecek olursak kafeste ne buluruz? Canlı mı yoksa ölmüş bir kedi mi?
Kedinin kaderini kontrol eden nedir? Kuantum mekaniğine göre kontrol eden sizsiniz; tabii eğer kafesi açıp kediyi bulacak olan sizseniz. İlk başta siz ve kedi birbirinizden tümüyle bağımsızsınızdır. Ancak zaman geçtikçe kedinin bir ölü diğeri de canlı olan iki olası kudaf versiyonu kafeste belirir. Zaman ilerledikçe canlı kedi versiyonu gitgide daha az olası görünürken, ölü kedi versiyonu daha olası görünür. Bir saat sonra kafeste eşit derecede olası iki kedi versiyonu mevcuttur.
Kafeste ölü bir kedi bulmak hoş bir olasılık değildir. Nitekim kafesi açmayı beklerken siz “iki zihin”den ibaretsinizdir. Bir zihin canlı bir kedi gördüğü için mutlu, diğeri de ölü bir kedi bulduğu için üzgündür. Hafif bir şizofreni vakası. Bir anlamda evren iki evren haline gelmiştir. Birince canlı bir kediyle mutlu siz, diğerinde ölü bir kediyle üzgün siz vardır. O anda sizin evrenin bölünmesiyle bir ilginiz yoktur. Bunun meydana gelme nedeni kedinin kapalı kafesteki atomla etkileşime geçmiş olmasıdır. Kedi-atom etkileşimi bölünmeyi yaratmıştır. Bildiğiniz kadarıyla, sadece tek bir evren var ve siz de onun içindesiniz!
Peki, kafesi açtığınızda ne olur? Bu noktada kuantum mekaniği bocalamaya başlar gibidir. Kedinin kaderini anında öğreneceğiniz kesin olduğu halde, bunu nasıl öğreneceğiniz açık değildir! Yeni fiziği kullanarak bir olgunun basit keşfini açıklamak pek mümkün değildir. Kedinin durumunu öngörmemizi sağlayabilecek matematiksel bir yöntem yoktur. Öğrenmek için uzanıp kafesi bozmanız gerekir. Schrödinger’in daha fazla bilgi toplamaktan kastettiği buydu. Matematiksel tanım, olabilecek her şeyi bildirmesine karşın eksikti.
Yine de soru hala kulaklarımızda çınlamaktadır: Kuantum mekaniği tamamlamak için ne gerekiyor? Bohr ve Heisenberg’e göre hiçbir şey gerekmiyor. Bu teori olabileceği kadar eksiksiz bir teoridir. Onun tamam olmamasından biz sorumluyuz. Biz hayati bir rol oynuyoruz. Gerçekten öyle mi acaba?
Kaynak : Kuantum Bilmecesi - Fred Alan Wolf