Message
Hicri 2.asırdan itibaren dini hayatta bir zayıflama gözükmeye başlandı. Yeni fetihler ve İslam’a yeni girenlerle İslamiyet geniş alanlara yayıldı. Bu durum çeşitli sıkıntıları da yanında getirdi. Dine yeni girenlere, onu hakkıyla anlatmak ve yaşatmak için alimler ve salihler büyük çabalar harcadılar.
Kelam alimleri itikad alanına, fakihler ibadet konularına, muhaddisler hadisleri tesbite, müfessirler Kuran’ın tefsirine, dil alimleri Arapça’ya yönelip İslam’ın temel ilimlerini ihya etmeye ve insanlara ulaştırmaya çalıştılar ve Allah’ın izniyle bunda muvaffak da oldular. Bu arada arif, salih, veli, sufi ismiyle anılan Allah dostları da dinin edep, ahlak, kalp temizliği ve ilahi aşk yönüne yöneldiler; himmet ve gayretlerini bu alanda sarf ettiler. Bu arada, insanların fıtratlarına uygun terbiye metotları, ıslah usulleri geliştirdiler. Bu işte, Kuran ve Sünnet esaslarına dayandılar. Sahabe-i kiramın uygulamalarını ve onları takip eden salihleri örnek aldılar. Dinin terbiyesini bizzat nefislerinde yaşayarak tattılar ve insanlara gösterdiler. İnsanların gönlüne hitap ettiler. Sohbet, muhabbet, vaaz, nasihat, tövbe, aşk, güzel ahlak, incelik, sadelik, cömertlik gibi güzelliklerle gönülleri fethettiler.
İşte bu maneviyat önderleri, hicri 5. asırdan itibaren İslam aleminde görülen terbiye ocaklarını ve tasavvuf okullarını kurdular. Bu terbiye ocakları dini ihya hizmetini yürütmüş ve halen yürütmektedir.
Zahiri ilimler nasıl konuşma, duyma ve yazı yoluyla bir nesilden diğerine aktarılıyorsa; hal, maneviyat ve kalp ilmi denilen ihlas, feyiz, sevgi, ilahi aşk, gözyaşı, edep ve güzel ahlaklar da kalpten kalbe, gönülden gönüle aktarılarak ve bizzat yaşanarak günümüze kadar getirilmiştir. Kıyamete kadar da böyle gidecektir. Çünkü Kuran, sünnet ve dinimize ait ilimler ilahi koruma altındadır. Allah Teala, rahmetiyle, her devirde bu dinin hem zahiri ilimlerini hem de manevi ilimlerini öğrenecek, anlayacak ve başkalarına aktaracak kimseler yaratmıştır. Maneviyat ve ahlak ilmini, kamil mürşidler, Rabbani alimler taşımakta ve nasibi olanlara ulaştırmaktadır. Bu nimet, Peygamber Efendimiz’in (sav) alemlere rahmet olma mucizesinin bir devamıdır.
Bu rahmet ahlakını en mükemmel şekliyle yaşayan ve taşıyan kamil insanlar, tarihin her devrinde bulunmuşlar ve insanlığın yüz akı olmuşlardır. Yönünü ve sevgiyi kaybeden kitleler, onlarla yön bulmuş, huzuru yakalamış, kendini tanımış, gerçek insanlık ve edeple tanışmıştır.
Seyyid Abdülkadir-i Geylani, Yunus Emre, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbani, Mevlana Halid, Ahmed Rifai ve diğer büyük zatlar (Allah hepsinin derecesini ali etsin ve kudsiyetini artırsın) bütün insanlığa ilahi aşk ve edebi yaşayarak göstermişler, nicelerini bu saadetle tanıştırmışlardır.
Bu büyük zatların başında bulunduğu terbiye okulları, halkın hemen her kesimine hitap etmiş, içine girenlere terbiye vermiş, halkın arasındaki fitneleri temizlemiş, birlik ve dirliğin öncülüğünü yapmıştır.
Kaynak : Arifler Yolunun Edepleri - S.Muhammed Saki Haşimi