Aziz Mahmud Hüdayi - Prof.Dr.H.Kamil Yılmaz \ Hilafet (İrşad'a İzin)
Sâlik, celvetî âdâb üzre seyr u sülûkünü ikmâl ettikten sonra artık yaratılışının sırrına ermiş ve insanlara “nümûne-i imtisâl” olarak halkın arasına karışıp irşâda liyâkat kesbetmiş demektir. Bu duruma yükselmiş olan sâlik, şeyhi tarafindan halîfe nasbedilir ve bu hilâfet izni emr-i Hakk'tan telâkkî edilerek alınır ve verilir.
Peygamberimiz nasıl Muâz b. Cebel’in Yemen'e irşâd için rasûl olarak göndermişse şeyh de sülûkünü ikmâl eden mensûbunu ihtiyâc olan beldeye halîfe olarak gönderir.
Ancak istikâmet ve sıdk üzre bulunmayan, nefs ve tabiat darlığından henüz kurtulamamış, dünyâ tahsîline heveskâr, sevgi ve mahabbeti o istikamette olanlara asla hilâfet verilmez. Halîfe namzedînîn kasdı ancak ma'rifetullah ve insanları buna teşvîk olmalıdır.
Hilâfet vazifesi verilen kimse hemen halka vaaz ve nasîhatla mürîd toplama sevdâsına düşmemeli, halkın kendisine mürâcaatlarını beklemelidir. Böyle mürâcaatlar tevâlî ettikçe vazîfesini îfâ ederek bunlara “bey’at” vermelidir. Kendisi perhiz ve riyâzata tam isti’dad kesbetmedikçe de mürîdânı riyâzat ile emretmemelidir.
Halîfe, ta'yin edildiği mahalden şeyhinden habersiz asla ayrılmamalıdır. Çünkü böyle bir hareket felâhına mâni' olabilir. Emre imtisâl en büyük edebîdir.
Halîfe hilâfet vazîfesinden dünyevî bir karşılık beklememeli, huzûruna getirilen dünyâya müteallık şeyleri de eline almadan bir yere koydurmalı ve ihtiyaç ânında oradan alıp sarfetmelidir. Hattâ halîfe bu bâbda göstererek mahlûkattan hiçbir şeyi kalbine getirmemeğe gayret göstermeli, kemâl-i edeple vazîfesini îfâ etmelidir.
Kaynak : Aziz Mahmud Hüdayi – Prof.Dr.H.Kamil Yılmaz