Fütuhu'l Gayb (Alemlerin Kapısı) - Abdülkadir Geylani \ İmtihana Dair
Kul, bir musibetle sınandığı zaman evvela kendi kendine çaba gösterir. Bir başına ondan kurtulamayınca; sultanlar, makam sahipleri, dünya erbabı ve hal ehlinden; hastalık ve ağrı durumlarında da tıp ehli ve benzeri insanlardan yardım talep eder. Yine bir çare bulamazsa; dua, niyaz ve hamdle Rabbi’ne yönelir.
Kendi başına muvaffak olursa mahlukata başvurmaz; mahlukatta kurtuluş bulursa Yaradan’a başvurmaz. Yaradan’da da bir kurtuluş bulamazsa; sürekli istek ve dua, niyaz ve hamd, korku ve ümid ve bunlarla birlikte muhtaç oluşuyla, kendini O’nun huzurunda yere yatar. Bir müddet sonra da Yaradan Azze ve Celle, onu dua edemez hale getirir ve her türlü vesileden kopuncaya dek ona cevap vermez. İşte o zaman o kişi hakkında kader hükmünü icra eder; onun üzerinde fiilini ifa eyler. Sonunda kul, her tür sebep ve hareketten fani olur. Ve böylece sadece ruh olarak kalır. Yalnızca Hakk’ın fiilini görür. Zorunlu olarak yakın ve tevhid sahibi haline gelir. Kesin olarak anlar ki; gerçekte Allah’tan başka fail yoktur. O’ndan gayrı ne bir hareket ettirici, ne de bir sukuna erdirici vardır. Hayır veya şer, kar ya da zarar, verme yahut engelleme, açma veya kapama, ölüm ya da hayat, izzet yahut zillet; hepsi sadece O Azze ve Celle’nin yed-i kudretindedir.
Böylece kader hususunda; süt annenin elindeki bebek, gassal elindeki meyyit, sapanın ucundaki top gibi olur; döndürülür, değiştirilir ve dönüştürülür... Ne kendisi, ne de başkaları üzerinde hiçbir etkisi söz konusu olamaz. Mevlası’nın fiilinde kendisini kaybetmiş olur. Mevlası’ndan ve O’nun fiilinden gayrı bir şey göremez. Kendisi görüyor ve duyuyor olsa dahi! O’ndan gayrı ne bir şey duyar, ne de bir şey düşünür.
O’nun kelamını işitir, O’nun ilmini bilir, O’nun nimetiyle nimetlenir. O’nun yakınlığıyla mesud olur, O’na yakınlaşmakla bezenir ve şereflenir, O’nun vaadiyle hoşnut olup sükuna erer, O’nunla mutmain olur, O’nun sözüyle ünsiyet kurar, O’nun gayrısından yabancılaşıp uzaklaşır; O’nun zikrine iltica edip temayül eder, O’na güvenir, O’na tevekkül eder, O’nun marifet nuruyla yolunu bulur ve o nuru kuşanıp giyinir, O’nun ilimlerinin harikuladeliklerine muttali olur, O’nun kudretinin esrarına vakıf olur, O’ndan; O Azze ve Celle’den dinler ve anlar; sonra buna hamd ü sena ile şükreder ve dua eder.
Kaynak : Fütuhu'l Gayb (Alemlerin Kapısı) - Abdülkadir Geylani