Message
Alimler İslâm, imanın aynısı mıdır, gayrisi mıdır? Gayrisi ise imandan ayrılıp tek başına var olabilir mi? Yoksa imana bağlı ve ondan ayrılmaz mı? hususlarında ihtilâfa düşmüşlerdir.
Kimisi, iman ile İslâm'ın birşey olduğunu ve aynı anlama geldiğini söylemiştir. Başka bir kavle göre de iman ve İslâm, birleşmeyen, ayrı ayrı iki şeydir. Her birisi müstakildir ve kendi başına var olabilir. Diğer bir kavle göre ise iman ve İslâm ayrı şeylerdir, fakat her ikisi de birbirine bağlıdır.
Ebû Tâlib el-Mekkî, Kut'ul-Kulûb adlı eserinde bu konudaki uzun ve ihtilaflı beyanları nakletmektedir. Biz ise, süratle, dedikodulara bakmaksızın hakkı beyan etmeye başlayalım.
Bu konuda üç bahis vardır:
a. Lugavî anlamları
b. Şer'î anlamları
c. Dünya ve âhiretteki hükümleri
Birincisi lugatla, ikincisi tefsirle, üçüncüsü de fıkıh ve şeriatla ilgilidir.
A. İman ve islâm kelimelerinin lûgat yönünden izahı hakkındadır.
İmanın, tasdikten ibaret olduğu bir gerçektir.
Şimdi ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın! (Yusuf/17)
Buradaki mü'min kelimesi 'tasdik edici' mânâsına gelmektedir, îslâm kelimesi ise inat ve temerrüdü terkedip iz'an ve inkıyatla teslim olmak demektir. Tasdik'in özel mekânı kalptir. Dil, kalpteki tasdikin tercümanıdır. Teslim ise, ister kalpte, isterse de lisan ve azalarda olsun, umumî bir mânâ arzeder. Binaenaleyh, ne zaman kalp ile tasdik varsa, teslim de vardır; bu durumda inat ve temerrüt terkedilmiş demektir. Dil ile itiraf da, kalp ile tasdik etmek gibi, teslim olmak, inat ve temerrüdü terketmek mânâsına gelmektedir. Azalarla inkıyat ve itâat da aynı mânâyı ihtiva eder. Binaenaleyh, lûgat yönünden İslâm kelimesi âmdır; yani umumî mânâyı ifade eder. İmansa hastır; hususî bir mânâ için kullanılır. O halde iman İslâm'ın en şerefli cüz'ü demektir. Oysa imanın mânâsı olan 'kalp tasdiki' mevcutsa, İslâm'ın mânâsı olan 'teslimiyet' de mevcut demektir. Fakat bunun zıddı düşünülemez. (Yani, "Nerede 'teslimiyet' varsa orada tasdik'i de vardır" denilemez),
B. İman ve İslâm kelimelerinin şer'î yönden tahlili hakkındadır.
Şeriat dilinde, İman ve İslâm'ın, iki eşanlamlı kelime olarak aynı mânâda kullanıldıkları bir gerçektir. Bu iki kelime bazen ayrı mânâları ifade etmek için de istimâl edilmiştir. Bazen da tedâhül, (aynı mefhumun anlaşılması) için ortaklaşa kullanılmışlardır.
'İman ve İslâm' kelimelerinin müteradif (eş anlamlı) olarak kullanıldıkları yerlerden biri şu ayettir:
Nihayet Lüt'un memleketinde bulunan müzminleri (oradan) çıkardık (ki kalan kâfirleri helâk edelim.) Fakat orada bir evden başka müslüman bulamadık. (Zâriyât/35-36)
Bütün müfessirler, Lût'un memleketinde, bir evden (ki o da Lût ve kızlarının eviydi) başka ev bulunmadığında müttefiktir. (Âyet-i celîlede 'mü'min' ile 'müslim' tâbirleri aynı mânâyı ifade etmektedir).
Başka bir ayet:
Musa, kavmine şöyle dedi: 'Ey kavmim! Siz gerçekten Allah'a iman etmişseniz ve O'nun birliğine ihlâs ile teslim olmuş müslümanlarsanız yalnızca O'na dayanıp güvenin'. (Yûnus/84)
Hz. Peygamber ise şöyle buyurmuştur:
İslâm (dini) beş temel üzerine bina edilmiştir: a) Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de O'nun Rasûlü olduğuna şehadet etmek, b) Namaz kılmak, c) Zekât vermek, d) Hacca gitmek, e) Ramazan orucunu tutmak.
Bir ara Hz. Peygambere imanın mahiyeti sorulmuş; o da imanın yukarıda sayılan beş unsurdan ibaret olduğu cevabını vermişlerdi. (Böylece İman ve İslâm kelimelerinin aynı mânâyı ifade ettiğini beyan buyurmuşlardır.)
İman ve İslâm kelimelerinin ayrı anlamlar ihtiva ettiği hususuna gelince, bunun misâli şu ayettir:
(Ganimet hevesiyle, görünüşte İslâm'ı kabul eden bazı) bedevîler 'Biz gerçekten iman ettik' dediler. De ki: "Siz kalplerinizle iman etmediniz. Ancak, 'Biz, (kılıç korkusundan ve İslâm nimetinden faydalanmak için) müslüman olduk' deyin! İman henüz kalplerinize girmemiştir." (Hucurât/14)
Bu ayetteki "Biz müslüman olduk, deyiniz!" cümlesinin mânâsı 'Zahirde teslim olduk' demektir. Binaenaleyh ayette 'iman' kelimesinden sadece 'tasdik' murâd edilmiştir. 'İslâm'dan ise 'Dil ve azalarla zahirde teslim olmak' mânâsı murâd edilmiştir. Cibril hadîsi olarak bilinen hadîste, Cebrâil iman'ı sorduğu zaman, Hz, Peygamber şöyle cevap vermiştir:
İman Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, son güne, ölümden sonraki dirilmeye, hesaba ve kaderin hayrına ve şerrine inanıp bunları tasdik etmen demektir.
İslâm, Allah'ın birliğine ve varlığına ve O'ndan başka hak mabud olmadığına ve Muhammed'in de O'nun rasûlü olduğuna şahitlik etmen, namaz kılman, zekât vermen, hacca gitmen ve oruç tutmandır.
Hz. Peygamber bu cevaplarıyla İslâm'ın zahirde, söz ve amelle teslim olmaktan ibaret olduğunu belirtmiştir.
Sa'd'dan gelen bir hadîs de şöyledir:
Hz. Peygamber adamın birine birşeyler verdi; fakat orada bulunan başka birisine hiçbir şey vermedi. Bunun üzerine Sa'd (r.a) 'Ey Allah'ın Rasûlü! Mü'min olmasına rağmen filân adama birşey vermedin?' dedi. Hz. Peygamber de 'yoksa müslim midir?' buyurdu.
Sa'd, aynı suali bir kere daha tekrar etti ve Rasûlullah da yine yukardaki cevabı verdi.
(Bu muhavereden anlaşılıyor ki, mü'min kelimesinin ifade ettiği mânâ ile 'müslim' kelimesinin mânâsı ayrı ayrıdır.)
Kaynak : İhya-u Ulumiddin - İmam Gazali