Message
İbadette güçlü kişiler daha çok ihlaslı olabiliyorlar. Fakat sevap ve günahı karıştıran günahkarlar, özellikle takvalı kişilerden, daha çok dikkatli ve ihlaslı olmalıdırlar. Çünkü takva sahibi kişinin bütün nafileleri yok olsa bile, yerine getirdiği farzlarla kurtulur. Ama günahkar olanların nafileleri farz yerine kaim olur. Mücahid’in, “Hz.Peygamber’in bir tek nafilesi vardı. Çünkü affedilmiş bir kimseydi,” diyerek, “Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl” (İsra, 17/78) ayetini okuduğunu duymadın mı? Ebu Ümame bu nafilenin Efendimiz’in özelliklerinden olduğunu söylemiştir.
Ebu Hüreyre, Temim ed-Dari ve Enes b.Malik’in rivayet ettikleri hadiste Hz.Peygamber (sas) şöyle buyuruyor: “Kul, kıyamet günü hesaba çekilir, farzları eksik olursa, “nafilesi var mı ona bakın?” denir. Şayet nafilesi varsa onunla farzları tamamlanır.
Günahla sevabı karıştıran kişi kıyamet günü, farzları eksik ve günahları yığılmış bir şekilde gelir. Şayet ihlassızlıktan nafileleri de yok olmuşsa, perişan olur. Çünkü bunları, farzları tamamlamak ve günahları silmek için yapmıştı.
Takva sahibi olan kişi yüksek mertebelere erişmek için çaba göstermişti. Nafileleri yok olsa bile, günahlarına galip gelecek ve neticede cennete götürecek kadar iyilikleri kalır. Nefis ve şeytan ise, hiçbir iyiliğin kalmasını istemezler. Günahkar kişi bununla ölçülür.
Takvalı ve güçlü olan kişi durumunun iyi olduğunu ve halkın bu durumda olanlara saygı gösterdiğini görünce, şeytan ve nefis o şahsın güç odaklarını ve galebe noktalarını bozmak için açık kapı keşfetmiş olurlar. O kişi, Allah için bütün zevklerini terk etmişti. Bunun üzerine onu riyaya sevk etmek ve amellerini bu yolla yok etmek isterler. Gayeleri, terk ettirmeyi başaramadıkları amellerini boşa çıkarmaktır.
Onu dinde yapmacığa davet ederler. Makamının yüceliğinden dem vururlar. Bu makam sevgisi onun yanında, gümüş ve altın sevgisine galebe çalar. Çünkü kul, “ne takva sahibi insandır” desinler diye altın ve gümüşü terk eder. Nefis ve şeytan duygularını tatmin için kulu günaha davet ederler. Nefis lezzet almak için, şeytan ise hased ve düşmanlığından ötürü, kulun helak olmasını isterler. Kul, onları dinlemeyince, “Senin takvan sana yeter” diyerek nafileleri terk etmeye davet ederler. Yine onları dinlemeyip nafilelerine devam ederse, bu sefer onu bu noktada riyaya düşürmeye çalışırlar. Nafilelerden ötürü de riyaya düşmeyince yine peşini bırakmazlar.
Nefis, halk arasında övülüp yüceltilmesi için uğraşarak lezzet almak isterken, şeytan, düşmanlığından ve hasetliğinden ötürü bunu ister. Bu oyuna da gelmeyince, bundan kaçışında bir gösteriş olduğunu söylerler. Nafilelere ısrar ederse riyadan kurtulamayacağını fısıldarlar. Kul, karşı çıkar, ihlaslı bir şekilde ameline devam eder. Riyaya karşı direnir ve yaptıkları işin neticesiz kalacağını söylerse onu tartışmaya davet ederler. Onlar, “sen riyakarsın” derler, o ise bunu yalanlar. Böylece onu yapması gereken ibadetten alıkoyarlar ve kalbinin ahireti düşünmesine mani olmaya çalışırlar.
Kalb biraz meşgul olunca, nefis, ibadetle uğraşmanın yorgunluğuna rağmen, düşünme zahmetinden kurtulduğu için keyiflenir. Şeytanın gayesi ise, kul kendini tam kaptırıp kemal derecesine ulaşmasın diye, Allah’a yaptığı ibadette eksiklik oluşturmaktır. Şeytanın bu isteği daha önce ilk anne ve babasına (Hz.Adem ve Hz.Havva) yaptığı gibi, kin ve hasedinden ileri gelmektedir.
Allah bizi dikkatli olmaya davet ederek şöyle buyuruyor: “Ey Ademoğulları! Şeytan ana-babanızı cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belaya düşürmesin.” (A’raf, 7/27) “O (şeytan) gerçekten saptırıcı apaçık bir düşmandır.” (Kasas, 28/15) “Belki de nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi” (Yusuf, 12/18) “Nefis aşırı derecede kötülüğü emredicidir.” (Yusuf, 12/53) Böylece Allah bize, nefsin kötülüğü emrettiğini, şeytanın ise dalalete sürükleyip amelden alıkoyduğunu haber vermektedir.
Kaynak : Kalb Hayatı (el-Muhasibi) er-Riaye li Hukukillah - Prof.Dr. Abdülhakim Yüce