Message
Kafirlerin Allah ile aldanması, onların dünyada Allah tarafından verilen ikram ve maddi genişlikleri görüp, bunların Allah katındaki değerlerinden kaynaklandığını zannetmeleri ve kendilerinin, başkalarından daha çok hayra layık olduklarına inanmalarıdır. Kafirler de kendi aralarında iki gruptur. Bir grubu, ahiret hakkında şüpheye düşmüşlerdir. Onlar kalblerinde ve dillerinde şöyle derler: “Eğer Allah’a tekrar dönülecekse, biz bu hususta başkalarından daha evlayız. En büyük pay bize aittir.” Dünyada kendilerine verilen değer ve yapılan iyiliklere aldanarak böyle derler.
Allah’ın, karşılıklı konuşan şu iki adam hakkında anlattığına kulak vermez misin? Kafir olanı mü’min olana şöyle demişti: “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Bununla beraber şayet Rabbimin huzuruna götürülsem bile, (orada) bundan daha iyi bir sonuç bulurum.” (Kehf, 18/36) Yani ben, Allah’ın bizi yeniden dirilteceğine, sevap ve ceza vereceğine kani değilim. Eğer ahiret varsa, benim için Allah katında, dünyada bana verdiğinden daha iyisi vardır. Böylece aldanır ve sadece, iyi bir kimse olduğu için, Allah’ın ona dünyada ikram ettiğini zanneder. Eğer Allah yeniden diriltecekse, ceza ve mükafat yurdu varsa, Allah onu azaptan koruyacak; dünyada onu fakirlikten kurtardığı gibi, ahirette de ikram edecektir, diye düşünür. Kafir olan mü’minle böyle konuşur.
Tefsirlerde o iki zatın konuşması uzun uzun anlatılır. Mü’min olanı ahirette şöyle der: “Benim bir arkadaşım vardı. (Alay ederek) derdi ki, sen inananlardan mısın?” (Saffat, 37/51-52)
Aralarındaki konuşmanın özeti şöyledir: Kafir olan, bin dinar ile bir saray yapar, bin dinarla bir bahçe satın alır, bin dinara hizmetçiler alır ve bin dinarla da bir kadınla evlenir. O sırada mü’min olan, ona şu öğüdü verir: “Sen harap olacak bir saray satın aldın. Cennetten bir saray alsaydın olmaz mıydı? Fani bir bahçe satın aldın ve yakında ölecek bir kadınla evlendin. Tükenmeyecek bir bahçe ve ölmeyecek hizmetçiler satın alsaydın, ölmeyecek bir kadınla evlenseydin olmaz mıydı?”
Kafir olan bütün bu teklifleri reddeder, ahiretin olmayacağını, varsa da orada kendisine dünyada verilenlerden daha iyisinin verileceğini söyler.
Allah bize, Amr b.Vail’in söylediği sözleri şöyle aktarıyor: “(Şu ayetlerimizi inkar edip ‘bana mal ve evlat verilecek’ diyen adamı gördün mü? Gayb alemine mi muttali oldu, yoksa Rahman’ın huzurunda bir ahit aldı (Allah ile bir antlaşma mı yaptı)?” (Meryem, 18/77-78)
Rivayete göre, Habbab b.Eret’in başından, kendisinin anlattığı şu olay geçer: “Ben demircilikle uğraşan biriydim. As b.Vail’de de alacağım vardı. Alacağımı talep etmek üzere yanına gittim, fakat borcunu ödemedi. Ben de, “Onu ahirette alacağım,” dedim. Bana, “ahirete gittiğin zaman, benim orada mal ve evlatlarım var, onlardan borcumu öderim,” dedi. Allah bunun üzerine şu ayeti indirdi: “Baksana şu ayetlerimizi inkar edip: “bana mal ve evlat verilecek” diyen adamın haline” (Meryem, 19/77) Böylece kafir, Allah’la aldanır ve Allah’ın ona ahirette azap etmeyeceğini zanneder.
Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet tattırsak: “Bu benim hakkımdır: kıyametin kopacağını sanmıyorum; (kıyamet kopsa da) Rabbimin huzuruna çıkarılmış olsam bile muhakkak O’nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır” der. (Fussilet, 41/50)
Mücahit’ten naklen İbn Cüreyc şöyle demiştir: “Bu benim amelim ve çalışmam neticesinde olmuştur, ben bunu hak etmiştim” der. Böylece Allah’ın ona dünyada tattırdığı rahmetten dolayı aldanıverir.
Dünyada Allah’ın verdiği nimetlerle aldananlar hakkında Allah’ın buyurduklarına kulak vermez misin? “Ve dediler ki, “biz malca ve evlatça daha çoğuz, biz azaba uğratılacak değiliz.” (Sebe’, 34/35) Yani Allah bize, değerli olduğumuzdan nimetler ihsan etti. Öyle ise bize azap etmeyecektir. Ve şöyle dediler: “Eğer (Muhammed’in getirdiği) iyi bir şey olsaydı onlar (mü’minler) ona gitmekte bizi geçemezlerdi.” (Ahkaf, 46/11)
Yine onlar, Allah’ın dünya nimetlerinde kendilerini başkalarından üstün kılmasıyla da aldanırlar. Allah’ın özel olarak iman ehline verdiği nimetleri şöyle düşünürler: “Eğer Allah’ın yanında hidayet olsaydı, zayıfları hidayet için başarılı kılıp bizi terk etmezdi.” Böylece aldanır ve hidayete sırt çevirirler. Ve “eğer bu gerçekten hidayet olsaydı, biz ona, bizden aşağı olanlardan daha layığız, onun bize verilmesi gerekirdi,” derler.
Evet, kafirler dünyada Allah’ın nimetleriyle aldanırlar. Onlar, Allah’ın kendilerine dünyada da azap verebileceğini düşünmezler. Dünya adına kendilerine verilenlerin, hayırlı olmaları sebebiyle verildiğini, Allah katında en büyük makama sahip olduklarını düşünürler.
Karun ve Musa’nın sözlerini anlatan şu ayetleri işitmedin mi? Onu ilahi azaptan korkutarak şöyle buyurdu: “Bu servete sadece bilgim ve becerim sayesinde kavuştum” (Kasas, 28/78) Katade, “bendeki hayır sebebiyle” diye tefsir etmiştir. Allah Teala şöyle buyurdu: “O (mağrur) bilmedi mi ki Allah, kendisinden daha güçlü ve serveti daha çok olan nice kimseleri helak etmiştir?” (Kasas, 28/78) Yani, kendilerine verilen dünya nimetleri, itaat etmediklerinden dolayı, Allah’ın azabına duçar olmalarına mani olamadı. Karun bunun, kendinden başka kimselere de verildiğini bilemedi. Bu, Allah’ın, helak ve azap etmek istediği kimselerin, nimetlerle aldanmaları için bir istidractır.
Kaynak : Kalb Hayatı (el-Muhasibi) er-Riaye li Hukukillah - Prof.Dr. Abdülhakim Yüce