Message
Rivayet edilen bir hadis-i şerif şu şekildedir: “İsrailoğullarından bir grup insan, bir mezarlığa uğrarlar. Aralarından birisi, “Allah’a yalvarsak da, bu ölülerden birini diriltse, biz de bazı şeyler sorsak,” teklifini yapar. Allah’a dua ederler. Derken saçı-sakalı karışmış, alnında secde izi bulunan bir adam mezardan çıkarak, “Benden ne istiyorsunuz? Ben elli sene önce ölümü tattım, hala acısını içimde hissediyorum” der. Bir başka hadis-i şerifte de: “Ölüm acısının bir damlası, dünyanın dağlarına damlatılsa, erirler,” sözü aktarılmaktadır.
Hz.İbrahim (as) vefat ettiğinde, Allah ona, “Dostum, ölümü nasıl buldun?” demişti. Hz.İbrahim, “ıslak yünün içine sokulup çekilen şiş gibidir” deyince Allah, “oysa biz sana ölümü kolaylaştırdık” cevabını verir. Hz.Musa (as)’ın ruhu Rabbine ulaşınca ona da aynı soruyu sorar. Cevap şudur: Kendimi canlı olarak kavurma sacının üstüne atılan serçe gibi hissettim. Hemen ölmez ki, acıyı duymazsın, uçamaz ki, kurtulsun” Başka bir rivayette, “kendimi kasap tarafından canlı olarak yüzülen koyun gibi hissettim” demiştir.
Hz.Peygamber (sav)’in vefatı anında, yanında bir su kabı vardı. Elini suya batırıp mübarek yüzlerine sürerek, “Allah’ım! Ölüm sekeratını bize kolaylaştır!” diye dua etti. Hz.Fatıma, “Babacığım! Ne acılar çekiyorsun!” diye ağlayınca Hz.Peygamber, “bugünden sonra baban acı çekmeyecektir.” cevabını verdi.
Hz.İsa (as), “Ey Havariler! Şu ölümün sekeratını bize kolaylaştırması için Allah’a dua edin! Doğrusu ölümden çok korkuyorum. Bu korku beni adeta ölümün eşiğine götürüyor,” derken, Ömer b.Rızkullah da şöyle diyor: “Şayet yeminimi bozmaktan korkmasaydım, “Rabbimin bana göndereceği elçinin yüz hatlarından Allah’ın yanındaki durumumu öğreninceye kadar dünyanın hiç bir şeyiyle sevinmeyeceğim” diye yemin ederdim”.
İşte bunlar, Allah dostları ve sevdiği kullarıdır. Bir kısmına kolaylaştırdığı halde, ölümün acısından ve sekeratın ıstırabından kurtulamamışlardır. İyiyi kötüyle karıştıran, yapmayıp kaçırdıkları iyilik ve ibadetlerin pişmanlık, hasret ve esefi içinde iken ölümün son haddine varan dehşeti ile karşılaşan kişilerin çektiği acıları ise sen düşün! O anda ölüm meleği de çıka gelir!
Mirac hadisinde, Hz.Peygamber (sav)’in ölüm meleğine bu görünme durumunu sorduğu ve şu cevabı aldığı anlatılıyor: “Ben meleklerden olan yardımcılarıma, eceli gelen şahsın ruhunu almalarını emrederim. Ruh, boğaza gelince ona görünür ve ruhunu alırım." Eğer ölen şahıs cehennemlik, şaki bir kimse ise, ölüm meleğinin yüzünün alacağı şekli sen düşün! Öyle korkunç bir hal alır ki, sorma! İşte o anda nefis, karşılaşacağı bela, sıkıntı ve helakın boyutlarını hisseder.
İkrime, İbn Abbas’tan şu olayı aktarıyor: “Hz.İbrahim (as) çok kıskanç bir insandı. İçinde ibadet ettiği bir odası vardı. Dışarı çıkınca odayı kilitlerdi. Bir gün yine kilitleyip dışarı çıktı. Dönüşte baktı ki, odanın içinde bir adam oturmaktadır. Aralarında şu konuşma geçti:
Hz.İbrahim:
- Seni kim içeri aldı?
Adam:
- Evin sahibi!
Hz.İbrahim:
- Evin sahibi benim!
Adam:
- Senden ve benden daha çok buranın sahibi olan zat beni içeri aldı.
Hz.İbrahim:
- Sen hangi meleksin?
Adam:
- Ben ölüm meleğiyim.
Hz.İbrahim:
- Mümin bir ruhu aldığın zamanki şeklini bana gösterebilir misin?
Melek:
- Elbette! Yüzünü çevir!
Hz.İbrahim yüzünü çevirdi, dönünce karşısında bir delikanlı buldu. Siması, elbisesi ve kokusu anlatılmayacak derecede güzeldi. Ona, “ölüm anında mü’min kişiye sadece bu görüntü iyilik olarak yeter!” dedi.
Hz.İbrahim:
- Günahkar bir ruhu aldığın andaki şeklini de gösterebilir misin?
Melek:
- Buna dayanamazsın!
Hz.İbrahim:
- Dayanırım!
Melek:
- Peki, öyle ise yüzünü çevir!
Hz.İbrahim yüzünü çevirdi. Dönünce saçları dağınık, pis kokular saçan, kapkara elbiselere bürünmüş, ağız ve burnundan alevler fışkıran bir adamla yüz yüze geldi. Bu korkunç manzara karşısında bayılan Hz.İbrahim kendine geldiğinde melek eski görüntüsüne dönmüştü. Bu durum karşısında Hz.İbrahim, “ölüm anında günahkar kişiye sadece bu görüntün azap olarak yeter!” dedi.
Ebu Hüreyre Hz.Peygamber’den şu hadisi naklediyor: “Hz.Davud (as) çok kıskançtı. Dışarı çıkınca kapıları kilitlerdi. Bir gün yine kapıları kilitleyip dışarı çıktı. Hanımı Hz.Davud’un odasında oturan bir adam görünce, “kim bu adamı içeri aldı? Doğrusu Davud gelirse bu adamın çekeceği vardır,” dedi. Hz.Davud gelip adamı görünce “Kimsin sen” dedi. Adam, “kralların korkutamadığı ve engellerin durduramadığı kişiyim,” cevabını verdi. Hz.Davud, “vallahi, öyle ise sen ölüm meleğisin!” dedi ve o anda gözden kayboldu.
Bir gün Hz.İsa yolda giderken ölmüş bir insanın kafatasına rastladı. Ayağıyla dokunarak, “Allah’ın izniyle konuş!” dedi. Kafatası dile gelerek anlatmaya başladı: “Ey Allah’ın ruhu! Ben şu tarihlerde hüküm süren bir kral idim. Saltanat sürdüğüm yerde, başımda tacım, etrafımda askerlerim, devletimin her yerde hükmünün geçerli olduğu bir sırada ölüm meleği çıka geldi. Bütün uzuvlarım bağlarından koptu ve sonra ruhum çıkıp gitti.”
Keşke sonu ayrılık olan bu saltanat olmasaydı! Keşke sonu yalnızlık olan bu ünsiyet ve alışkanlık olmasaydı! Ya ölüm meleğinin yüzü göründüğünde ve ölecek şahıs, meleğin onun canını almak için geldiğini anladığı andaki haline ne dersin? Fal taşı gibi açılmış gözler, hüzünlü bir kalb ve dona kalmış bir vücud... Nefis boyun eğer ve çıkmak için teslim olur. Ama ölüm meleğinin, “ey Allah’ın düşmanı! Sana cehennemi müjdelerim!” veya “ey Allah’ın dostu! Sana cenneti müjdelerim!” sözlerinden birini duymadan bedenden ayrılmaz. İşte, Allah tarafından kendilerine akıl verilenler ve onu bilenler bu haykırıştan korkarlar.
Efendimiz, “gideceği yerini bilinceye ve cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu anlayıncaya kadar, sizden hiç kimsenin ruhu kabzedilmez,” buyurmaktadır. Bir diğer hadiste Hz.Peygamber şöyle buyuruyor: “Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanırsa, Allah da onun kendisine kavuşmasından hoşlanır. Kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da onun kendisine kavuşmasından hoşlanmaz.” Ashab: “Hiç birimiz ölümden hoşlanmıyoruz ama!” dediklerinde şu cevabı verdi: “Hayır bu o demek değildir. Mümin, daha sonra karşılaşacağı güzellikler kendisine gösterilince, Allah’a kavuşmayı diler. Allah da onun kendisine kavuşmasını ister. Kafir de başına gelecekler gösterilince Allah’a kavuşmak istemez. Allah da onun kendisine kavuşmasından hoşlanmaz.”
Kaynak : Kalb Hayatı (el-Muhasibi) er-Riaye li Hukukillah - Prof.Dr. Abdülhakim Yüce