Fatiha'nın içinde şeriat, tarikat ve hakikat şu cümlelerde gizlidir: "Yalnız sana kulluk ederim" ayeti şeriattır; yani bir ben varım, bir de sen varsın. "Allah'ım ben nefsimle sana ibadet ediyorum, 'benden' zannederek, 'ben' olarak ibadet ediyorum, ama 'Senden yardım isterim.'" Burası ise tarikat ya da tasavvuf yoludur. "Ben tek başına hiçbir şey değilmişim. Ancak senden yardım gelirse kulluğumu idrak edebilirim." diyoruz. Namazın bu noktası bize kendimizi hatırlatma noktasıdır. Burada kamil insanlar tir tir titrermiş. Allah o kula "Ey dil benim huzurumda olduğunu söylüyorsun, benden imdat istiyorsun, bana ibadet ettiğini söylüyorsun. Halbuki seni vekil eden azalar iftira ediyorlar, onlar benden gafildirler. Sen, 'Ancak sana ibâdet ederiz, ancak senden yardım isteriz.' diye bana yalan söylüyorsun." diye namazımız yüzümüze vurulursa işte bu noktada arifibillah tir tir titrermiş. Kendilerini toplayıp "ihdinassıratelmüstakim"e geçebilirlerse huzura ererlermiş.
Hz. Muhyiddin-i Arabi bununla dilin namazda; göze, kulağa, ele, ayağa, karna, kalbe ve bütün vücuda tercüman olduğunu belirtiyor. Arifler bu sebeple namazın bu devresini son derece tehlikeli olarak addediyorlar ve "İnsan namazın bu devresinde huzurlu ise bütün mevcüdiyeti ile Rabb'ine döner. Dilin dediği gibi bütün varlığıyla ona yönelirse, o zaman namaz mümin için mirac olur." diyorlar. Aksi halde bütün azânın tercümanı olan dil hakikatten uzak kalır, iftirada bulunmuş olur.