Zühd, insanın fıtratına yerleştirilen dünya sevgisi ve ona olan temayüle karşı verdiği kavganın adıdır. Kalbini, vicdanını ve aklını yanına alarak, nefsani arzularına karşı gerçekleştirdiği mücadeledir. Aslında dinini yaşama iradesini gösterebilen her mümin, az veya çok böyle bir kavgayı gönlünde yapmaktadır. Bu yanıyla her gayretli müminin zühd ile bir bağı vardır denilebilir. Çünkü dünyanın gayrı meşru olan kısmı da vardır ki, müminlerin onun bu yanından istifadeleri kesinlikle yasak ve haramdır. Dünyanın bu kısmına karşı rağbet etmemek şarttır, farzdır. İşte bu haram daireden kendini uzak tutabilen müminler, kendi seviyelerinde zahid sayılırlar. Buna “zühdün farz kısmı” da diyebiliriz.
Müminler arasında öyleleri vardır ki onlar, haramlardan uzak kalabilme kavgasını vermenin yanında şüpheli ve hatta mubah olan şeylere bile temkinle yaklaşır, yani vicdanlarında, kavganın daha büyüğünü gerçekleştirirler. Bu müminler tabii ki öncekilerden daha zahid insanlardır. Bütün bu söylenenler zühdün, her müminin şuur ve idrakine göre farklı seviyelerde temsil edildiğini gösterir.
Kalbi hayatın, dünyevi zaaflara olan hakimiyeti nispetinde zühd, kalbe yerleşir. Allah Teala daha çok bilindikçe, mümin, Allah’a daha yakın olduğunu hisseder. Böyle bir mazhariyete eren kalb, dünyanın faniliğini daha net görür, farkeder. Mümin, yüzünü fani olandan baki olana çevirmek ister. Bu, insanı daha da Cenab-ı Hakk’a yönlendirir. Bu, bir salih dairedir. Kelimelerin orjinalleriyle ifade edeceksek, marifetullah, kurbiyeti netice verir. Kurbiyetin artması, kalbi, baki olan Yüce Zat’a tevcih eder. Bu teveccüh, aynı zamanda kalbin dünyadan yüz çevirmesi manasına gelir. Böyle bir kalbi taşıyan müminin malının mülkünün ne kadar olduğu hiç önemli değildir. İnsan, bazen az da boğulur; bazen çok, onun topuklarına bile değemez. Önemli olan husus, kalbin dünyaya ve içindekilere takılmadan Sonsuz Zat’a yönelmesidir. Bu yönelişi yapabilen mümin, gerçek ve kesintisiz saadeti yakalamış demektir. Zira Cenab-ı Hakk’ı bulan her şeyi bulmuş, O’nu kaybeden ise her şeyini yitirmiştir.