Zühd, dünyada huzur içerisinde yaşayabilmenin sihirli formülü, mutluluk iksiri, insana insanlığını öğreten ve buna göre onun hayatını yönlendiren bir kılavuzdur. O, dünyevileşmeye açık olarak yaratılan insanın bu büyük tehlikeye karşı koyabilmesi için kendisine verilen büyük bir kozdur. Zühd bir hayat tarzıdır ve kalbin insana ne kadar hakim ve rehber olduğunu gösterir. O, hayatın, yaratılış gayesi etrafında örgülenebilmesi, lütfedilen manevi latifelerin yerli yerince kullanılıp inkişaf ettirilebilmesi için olmazsa olmaz bir değerdir. Bu açıdan o, kalbin başka ve lüzumsuz işler için kullanılıp zayi edilmesinin önüne geçen bir kıymettir. Zühd, mazhar olunan nimetlerle şımarmayan, nankörleşmeyen, kaybedilen veya hiç elde edilemeyen nimetler için de üzülmeyen kalbin, bulunduğu yüksek hayat seviyesinin adıdır. Zühd, Allah bilgisine sahip bir gönlün O’ndan başka hiçbir şeye yönelmemesi, tenezzül etmemesidir. Halkın içinde Hak’la beraber olan Hak dostuna mukabil, malın mülkün içerisinde Hakk’ı unutmayan kalbin sahip olduğu duruştur zühd. Zahidlik nefisperest değil, Hakperest olarak yaşamaktır. Bu sadedde o, Allah Teala’nın muradını, her zaman kendi istek ve arzularının önünde tutan müminin mazhar olduğu yüksek bir makamdır.
Zühd, insandaki tamah duygusunu kontrol altına alma adına verilen mücadele, nefis mekanizmasının insanı sürüklediği açgözlülük, doyma bilmezlik gibi kötü hasletlerin önünü alma çalışmasıdır. İnsanın dünyaya ve onun çekiciliğine karşı gönlünü kaptırmama adına ortaya koyduğu gayrettir. Yani zühd, bu yönüyle hiç bitmeyen bir savaşın adı olmaktadır.
En özlü ve kapsamlı ifadesiyle zühd, karşısına çıkan bütün olumsuzluklara rağmen istikametini koruyan, Allah’ı her şeye tercih eden kalbe ait bir ameldir. Bu tercih ediş, iradi ve bilerek yapılan bir tercihtir. Kalbin dünyadan ve içindekilerden yüz çevirip Allah’a yönelmesi, O’nu ve bütün takdirlerini tercih edebilmesi ise onun belirli bir terbiye ve talime tabi tutulmasına bağlıdır. Bu yaklaşım, zühdün bir süreç neticesinde elde edilebileceğini gösterir. Kalb bir taraftan nefsin baskılarına maruz kalır. Tamah duygusu, insanın dünyevileşmesi adına kalbi kendi kontrolüne almaya çalışır. Diğer taraftan kalb Allah bilgisi ve dünyanın faniliği ile alakalı hakikatlerle beslenir. Kalb, bu iki baskı ve beslenme arasında kalır. Mümin gönül, bulunduğu bu durumda zühdü tercih etmek için tamah duygusu ile kavgaya tutuşur. Zamanla ve samimiyeti ve tabii ki Allah’ın yardımıyla zühde yönelir, ısrar ettikçe onunla bütünleşir ve zahid olur.