Message
Camilerin tepelerinin kubbe şeklinde olmasının nedeni çanak antenler ile aynı mantıktandır; Gelen yayını merkezde toplayıp, alıcı halinde orada bulunan cemaatin beyinlerine dağıtabilmek. Aynı mantık piramitlerde de vardır. Dua ederken ellerin göğe kaldırıması, mevlevilikte sema yapan semazenlerin sağ el (pozitif enerji yüklü el) ile yukarıdan aldığını sol el (negatif enerji yüklü el) ile yere vermesi yine aynı mantığın sonucudur.
Gökyüzünden gelen yayınlar, ağırlıklı olarak burçlardan (gezegenlerden) olmakla birlikte dünya üzerinde görevli veli kullardan, peygamber efendimizden, yapılan dualardan gelen yayınlardan oluşur. Bu yayınlar insanın doğarken oluşan ilk beyin programına etki ederek onu tekrardan programlamaya yarar. Bu yayınlar, dünya üzerinde bulunan herkese bulundukları konumun da etkisi olmak ile birlikte açıktır. Ancak beynin alıcı kapasitesinin açıklığı gelen yayını almada etkendir. Beynin en güzel programlanması namazda yapılan kıraat ile olur. O yüzden peygamber efendimiz özellikle gece namazlarında kıraati uzun tutmuştur.
Bu saydığımız ve dinde adına ibadet denen çalışmalar aracılığı ile beynin alıcı kapasitesi arttırılabilir.
Cami esasında bir taş yığınıdır, onu orada ibadet edenler, yaptıkları ibadetlerle, dualarla imar ederler.
“Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'dan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.” (9.Tevbe Suresi 18.Ayet)
Yani önemli olan camideki ibadet edenlerin “ihlas”lığıdır. Başta imam olmak üzere gelen yayının dağılımı ve etkisinde cemaatin rolü büyüktür. O yüzden her imamın arkasında durulmaz, zamanında işin ehli kimseler halk tarafından imamlığa getirilirken, şimdilerde bu iş maaşa bağlandı. Yine safların sık ve düzgün olması gelen yayının dağılımında etkilidir. Hz.Ömer elinde kamçı ile saf aralarında dolaşıp bozuklukları tek tek düzeltirmiş. O dönemlerde safların sıkılığından cemaatin elbiselerinin omuz kenarları aşınır, ayaklarının yan tarafları nasır tutarmış. Keza ön saflar yayının en fazla geldiği noktalardır. Peygamber efendimiz; "En ön saffın ne kadar sevabı yüksek olduğunu bilseydiniz, geçmek için birbirinizi ezerdiniz." şeklinde namazda en ön safta bulunmanın önemine dikkat çekmiştir.
Tarikatlarda bulunan ve müridin mürşidinden adına "Rabıta" denen sistem ile feyz alması olayı yine aynı sistem üzerinden işler. Mürşidin'den uzak bir yerde bulunan mürid hayalinde mürşidini karşısında oturuyormuş gibi gözler kapalı bir şekilde düşünür ve o halde zikir çalışması yapar. Eğer mürşidin beyni verici olarak yeterli kapasitedeyse (yani Allah'ın veli kulu yada evliya denir) mürid bu çalışma vasıtasıyla mürşidinden gelen sinyaller vasıtasıyla beyninde bir kazanım, bir açılım elde eder.
Ama şu kesinlikle unutulmamalıdır ki gelen sinyallerin asıl kaynağı Hak'tır. Veliler olsun, burçlar olsun veya melekler olsun hepsi asıl "Kaynak"ın yani Allah'ın birer yansıtıcılarıdırlar. Bugüne kadar dünya üzerine gelmiş en muhteşem yansıtıcı Hz.Muhammed (SAV) efendimizdir. O yüzden kendisine çokça salavat getirerek alıcılarını kendisine yönlendirebilenler bundan oldukça fazla bir kazanım elde ederler.
Bir de cemaatin yaptığı yayın vardır ki buna da dinimizde “DUA” denir. Yapılan dualar orada bulunanlar için olabileceği gibi, ölmüşler için, memleket için, tüm müslümanlar için de yapılabilir. Dua ederkende yine gelen yayının alınabilmesi için eller gökyüzüne kaldırılır. Burada şu husus ta önemli peygamber efendimiz dua ederken ellerini mümkün olduğunca yukarı kaldırırmış. Bundaki sebep koltuk altlarının açılması ve bu bölge aracılığı ile de gelen yayından faydalanmaktır. Aynı şekilde secde ederken “Kollarınızı yere koymayın, yanlara doğru açın! (Köpekler gibi durmayın da denir)” şeklinde yapılan uyarı da yine koltuk altı bölgesinin açılması içindir.
Çisenti halinde yağan yağmurda mı daha çok ıslanırsanız, yoksa sağanakta mı? Toplu halde yapılan dua sağanak yağmura yakalanmak gibidir. Yani daha fazla yayına maruz kalırsınız. O yüzden yağmur duaları etkilidir. Tabi cemaatte bulunanların kişisel performansları da toplu olarak yapılan duanın etkisinde bir faktördür. Çanakkale Savaşlar’ında evliya görünümünde şahısların yardımları hem bizim askerlerimiz hem de düşman askerleri tarafından anlatılır. Bu yardımın arkasında anadoluda camilerde toplu halde yapılan duaların etkisi vardır. Allah’ın yardımı sağanak halinde inmiştir.
"Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgarları gönderen Allah'tır. Rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında, onu ölü bir memlekete gönderir, su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz; ölüleri de bunun gibi diriltip, çıkarırız; belki bundan ibret alırsınız." (7.Araf Suresi 57.Ayet)
Yine Uhud Savaş’ında bir bulut ile gelen meleklerin yardımı olayını Kuran’daki bu ayet ile birlikte değerlendirdiğimizde, ayette geçen "yağmur" kelimesinin batın anlamı bize Allah’ın evrensel sistemindeki yayınlar olduğu fikrini verir.
Dünya üzerinde “Ley Hatları” denen ve manyetik alanların yoğun olduğu enerji bölgeleri vardır. Bunlardan en önemlileri ve gelen yayınların en etkili olduğu bölgeler Kabe-Arafat (Mekke), Mescid-i Nebevi (Medine), Mescid-i Aksa (Kudüs) tedir. Peygamber efendimiz de ziyaret amaçlı gidilecek mescitler olarak bunları saymıştır. Bu bölgelerde aynı zamanda arınma işlemi gerçekleştirilir. “Manyetik Alan ve Dalga Bedenimiz” yazımda anlattığım vücudun sol tarafına yüklenen negatif yükler (günahlar), özellikle hac dönemi Arafat Vakfesi’nde yapılan toplu dualar ile silinir. O yüzden Hac’da Arafat’ta bulunmak çok önemlidir. Hasta olanlar dahi sedye ile buraya taşınır ve maddi beyinler üzerinden dalga bedenlere gelen sinyaller (yayınlar) aracılığıyla bir kaset bandındaki kaydın silinmesi gibi negatif yüklerden arınılır. Peygamber efendimiz; “İmkanı olup da hac etmeyenler, ister hıristiyan olarak ölsün, isterse yahudi.” ve “Hac Arafattır!” şeklinde haccın ve Arafat’ta bulunmanın önemini vurgulamıştır.
Dinde yapılan ibadetlerdeki rükunlerin zahirine baktığınızda bunlar insanların çoğunda bir tanrıya tapınma, sığınma duygusunu verse de aslında yapılanların batın'ına baktığınızda adına "Sünnetullah" denen ve muntazaman işleyen mucize bir sistemi görürsünüz. Zahirde kalanlar asan, kesen, yargılayan, yapılan ibadetleri kabul eden yada canı istemezse kabul etmeyen bir tanrı ile boğuşurlarken, batına inmeyi başarabilenler dünya hayatlarında cenneti yaşamaya başlarlar.
Zaten aslında cennet bu dünyada başlar, aynı şekilde yanma da. Ve bütün olay beyninizde biter. Beyninizden açığa çıkanlar ile yaşarsınız bu hayatı. Hayatınızı şimdiden cennete çevirmek sizin elinizde.
Barış Muçe
20.10.2015