Vicdan, Allahu Teala'nın kullarına verdiği büyük bir nimettir. Bu nimeti doğru bir şekilde kullanabilenler felaha ererler.
Vicdanı olan yaptığından utanır, pişmanlık duyar. İşlediği günahı sorgular, kendini sorgular. Aynı hatalara düşmemeye çalışır.
İnsan bir hata yaptığında, günah işlediğinde; tövbe etme şansı vardır. Allahu Teala tövbeleri kabul eder. Kullarından ne kadar günahkar olsalar da tövbe etmelerini bekler. Seher vakitlerinde istiğfarlarını bekler.
Aklı olan, düşünen insan bunları bilir. O yüzdendir ki müminde arananan ilk özellik akıldır. Aklı olmayan sorumlu değildir. Aklı olan ve aklını kullanabililen hayat sınavını idrak eder, hayatı sorgular, bu dünyaya niye geldiğini tefekkür eder.
Günah bataklığına düşen insan önceleri vicdan azabı çeker, geri dönüşler, acabalar olur. Tövbeler, istiğfalar onun için bir kurtuluştur. Paslanan kalbini bu şekilde temizler.
Günah artık sıradan hale gelirse o zaman geri dönüşü zor olur. Günah günah olmaktan çıkar. Kişi için sıradan bir durum halini alır. Bu kalbin geri dönüşü çok zor bir şekilde paslandığını gösterir. Bu hale gelen bir kalb için artık günah/sevap, haram/helal, vicdan gibi kavramlar yoktur. Herşey ona mubah gelir.
Kişi bu noktaya gelmeden kendine çeki düzen vermelidir. Bu dünyada hatasız, günahsız kul yoktur. SubhanAllah!
Zaten müminden beklenen de asıl yurduna dönmeden uğradığı “dünya” adlı durakta kendini hazırlaması, maddesel boyutun kalbinde bıraktığı hasarları da namaz, oruç ve zikir gibi ibadetlerle temizlemesidir. Ama ilk olarak akıl, iman, vicdan! Bunları hiç bir zaman kaybetmemeli, yaşadıklarından dersler çıkarmalı, sürekli tefekkür edip, takva ve ihlas sahibi biri olarak “Yazı”nın karşısına çıkardığı hayata sabırla devam etmelidir.