Allah'ın evrensel sistemi, tüm varlıklarda, tüm alemlerde, tüm boyutlarda geçerli olan düzenidir.

Sistem şunun üzerine bina edilmiştir; Allah vardır, gerisi hayaldir, algısal benliklerdeki yanılgılardan ibarettir. Allah'ın "Zat"ı vardır -ki bu tek mutlak gerçekliktir-, Allah'ın Zat'ına has sıfatları vardır, Allah'ın yarattıklarında zuhur eden isimleri vardır (Esma-ül Hüsna), isimlerden türeyen fiiller vardır.

Evren içre evrenler vardır, çok boyutlu katmanlar. Nokta'dan çıkan nur/data/bilgi tüm bu katmanlarda/alemlerde zuhur eder, "vücut" bulur. Her boyutun kendi yapısına göre varlıkları/şahitleri/gözlemcileri vardır. Her boyut farklı frekanslardadır. Her varlık her frekansı algılayamaz. Algılayamadıkları kendisi için yok hükmündedir, "gayb"dır. Her varlık Allah'ın isimleri ile vücut bulur. Aslında her şey frekans okyanusudur da algılayan gözlemciler/şahitler kendi "zanlarınca" madde hissine kapılır.

Varlıklar/gözlemciler/şahitler kendi evrenlerini/alemlerini yaratır!!! "Allah'ın Zatı'ndan gerisi hayaldir"in de aslı budur. Her gözlemci kendi algısına (insanoğlu için beynine) gelen veriyi kendi veritabanında işleyerek "kendince" bir evreni "inşa" eder. Yoksa işin özü dediğim gibi bir frekans okyanusudur.

İnsanoğlu "zan" üzere yaşar. Kendisine bahşedilen "yeryüzü" kaydında, benlik/varlık yanılgısında kendinde bir varlık var "zan"neder. Kendindeki ve diğer varlıkların özündeki "Hak'ikat"ten, varlıklarda zuhur eden nurdan/datadan gafildir. Oysa ki yeryüzüne isimler (esma-ül hüsna) aracılığıyla inzal olan nur/data, yeryüzü kaydında vücut bulur, fiillere dökülüp tekrardan arşa yükselir. Dolayısıyla böyle bir sistemde "Malikü'l Mülk", yeryüzüne inenden/inzal olandan da, ondan yükselenden de haberdardır. Aksi teknik olarak mümkün değildir.

Tüm bunlar "Tek"lik/"Vahdet" üzerinden yaşanır, ancak kesretten seyredenler için neden/niçin/nasıl vardır, karşılık/ceza vardır, yaşananların sonucu vardır. Kazandıklarının karşılığını görme vardır.

"Allah dilediğini yapar!" Evet, Allah dilediğini yapar ama bu evrensel sistemin işleyişi şeklindedir, bir düzen vardır. Bunu insan aklı ile düşünmek yanıltıcıdır. Bu, nefis sahibi, hevaları ile hareket eden birinin istediğini yapması şeklinde değildir. Bu, "Kendi Zatı"ndan başka bir varlığın olmadığı bir sistemde, "Kendi Esma"sı üzerine var ettiği "mahluklar" üzerinde hüküm süren, Kendisine ancak "kulluk" edilebilen, isteyerek yada istemeyerek boyun eğilenin istediğini yapması şeklindedir.

İşte bu Allah'ın "Evrensel Nizamı"dır, "Sünnetullah"tır.

Ayrıca bakınız.

Sayfa: 3, Cüz: 1
----- 2.Bakara Suresi 21.Ayet -----
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki siz (bu sayede, Sünnetullah'tan) sakınmış olursunuz.

Sünnetullah; Allah'ın evrensel sistemi, tüm varlıklarda, tüm alemlerde, tüm boyutlarda geçerli olan düzeni. Takva sahipleri de; bu düzene uymadıkları takdirde başlarına gelecekleri bilen, Allah'ı tanıyan, sistemi idrak etmiş, kendilerinde zahir olana vakıf, neyin ne olduğunu bilip, gereğince Allah'a iman edip, sakınanlardır. İmanın ilk basamağı Allah korkusudur. Kuran'da korkutma da vardır, uyarma da, sakındırma da. Asıl olan korkudan, sakınmaya geçebilmek. Bunun için "Sünnetullah" denen sistemi anlamak, bunun için de ilim öğrenmek gerekir. En başta da tüm bunlar için Allah'ın nasip etmesi, kulunu hidayete erdirmesi gerekir. Nefislerinin Hak'ikatini, varlıklarında zuhur edeni tanıyabilenler artık sakınmaya başlarlar. Zaten bu yeryüzü kaydında da bunları öğrenmek için varız.

Sayfa: 4, Cüz: 1
----- 2.Bakara Suresi 29.Ayet -----
O (Allah), yeryüzünde bulunanların hepsini sizin için yaratan, sonra semaya istiva edip, akabinde onları yedi gök (boyut) halinde düzenleyendir. O her şeyi hakkıyla bilendir.
Sayfa: 7, Cüz: 1
----- 2.Bakara Suresi 55.Ayet -----
Hani siz; "Ey Musa! Allah'ı apaçık görmedikçe sana iman etmeyeceğiz" demiştiniz de sonrasında siz bakıp dururken yıldırım sizi tutmuştu (yakalamıştı).

Buraya kadar yaptığım açıklamalar anlaşıldıysa yada ben anlatmayı başarabildiysem, bunlara istinaden şunu söyleyebilirim ki Allah'ın Zatı'nı görmek teknik olarak imkansızdır. Kuran'da bazı ayetlerde göreceğimiz üzere dünya hayatında Allah'ı görmek isteyenler yada vaad olarak cennette Allah'ın yüzünü görmek şeklinde ifadeler geçer. Bunları genel olarak Allah'ın yüzü/açığa çıkışı/zuhur edişi/tezahür edişi şeklinde tercüme edebiliriz. Yaratılmış bir evren içinde Allah'ı görmeye çalışmak şu manaya gelir; evren vardı, sonradan Allah/Tanrı meydana geldi, sonra insanları yarattı. Bunun böyle olmadığını biliyoruz. Allah vardır, O'nun dışında gerisi hayaldir. Allah vardır, isimleri/sıfatları vardır, isimlerden meydana gelen boyutlar, evrenler, fiiller vardır. Bir de bunları müşahade eden şahitler/gözlemciler/bilinç varlıklar vardır. Varlıkların var olma zanları yani benlik iddiaları tamamen algısaldır, yanılgıdır. Böyle bir sistemi idrak edebiliyorsanız, Allah'ın Zatı'nın görülebilmesinin imkansız olduğunu da anlamış olursunuz. Ana sayfamızda bulunan Sünnetullah linki altındaki resmin konun daha iyi anlaşılması açısından faydası olabilir.

Sayfa: 17, Cüz: 1
----- 2.Bakara Suresi 115.Ayet -----
Doğu da batı da Allah'ındır! İşte bu sebeple her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (açığa çıkışı !..Zat'ı değil..!) oradadır. Hiç şüphesiz Allah rahmeti, kudreti geniş ve sonsuz olandır, her şeyi hakkıyla bilendir.
----- 2.Bakara Suresi 117.Ayet -----
O (Allah), göklerin (boyutların) ve yeryüzünün yaratıcısıdır (yoktan icat edeni). Bir işin olmasına hüküm verdiği zaman ona sadece "Ol!" der ve (o iş) akabinde hemen oluverir.
Sayfa: 18, Cüz: 1
----- 2.Bakara Suresi 124.Ayet -----
Bir zamanlar Rabbi, İbrahim'i bir takım kelimeler ile sınamıştı sonrasında o onları tamamlayınca (Rabbi) şöyle buyurmuştu; "Muhakkak ki ben seni insanlara bir önder kılacağım", o da (İbrahim de); "Ya benim neslimden?" demişti, (Rabbi de) şöyle cevap vermişti; "Benim ahdim (verdiğim söz) zalimlere mazhar olmaz (ulaşmaz)."
Sayfa: 27, Cüz: 2
----- 2.Bakara Suresi 186.Ayet -----
Eğer kullarım sana benden (benim hakkımda) sorarlarsa, (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara) çok yakınım. Beni çağırdığı (bana yöneldiği) zaman çağıranın çağrısına icabet ederim. O halde onlar da bana (benim davetime) icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (bu sayede) olgunlaşabilsinler (bilinçlerini/farkındalıklarını geliştirebilsinler).

Nefsinin Hak'ikatini kavrayabilen Allah'ı nerede arayacağını da bilir. Mekan kaydından sıyrılıp, özüne yönelen O'nu bulur. Mahlukların aslında var olmadığını, tek varlığın Hak (Yaratan) olduğunu anlayabilen, Sünnetullah'ı gerçek anlamda yaşayabilecek olgunluğa erebilir.

Sayfa: 41, Cüz: 3
----- 2.Bakara Suresi 255.Ayet -----
Allah, O'ndan başka ilah (tanrı) olmayan, Hayy (bütün hayatların kaynağı diri) olan, Kayyum (bütün varlığın idaresini yürüten her an daim) olandır. O'nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Semalarda ve yeryüzünde ne varsa O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? (Kullarının) önlerindekileri (yapacaklarını) ve arkalarındakileri (yaptıklarını) bilir. İlminden, Kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü, (bütün) semaları ve yeryüzünü kaplayıp kuşatmıştır. O ikisini (semaları ve yeryüzünü) koruyup gözetmek O'na güç gelmez. O çok yücedir, çok büyüktür.
Sayfa: 49, Cüz: 3
----- 3.Al-i İmran Suresi 2.Ayet -----
Allah, O'ndan başka ilah (tanrı) olmayan, Hayy (bütün hayatların kaynağı diri) olan, Kayyum (bütün varlığın idaresini yürüten her an daim) olandır.
----- 3.Al-i İmran Suresi 5.Ayet -----
Hiç şüphesiz Allah, ne yeryüzünde ne de gökte kendisinden hiçbir şey gizli kalmayandır.
Sayfa: 52, Cüz: 3
----- 3.Al-i İmran Suresi 29.Ayet -----
De ki; "Gizleseniz de açığa vursanız da Allah göğüslerinizde olanı bilir. Göklerde (boyutlarda) ve yeryüzünde olanları da bilir. Allah her şeye Kadir'dir."
Sayfa: 59, Cüz: 3
----- 3.Al-i İmran Suresi 83.Ayet -----
Semalarda ve yeryüzünde kim varsa ister istemez O'na teslim olmuş ve ancak O'na döndürülecek iken Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?
Sayfa: 65, Cüz: 4
----- 3.Al-i İmran Suresi 128.Ayet -----
Bu işten sana bir şey (sorumluluk) yoktur. (Allah,) ya tövbelerini kabul eder yada onlara azap eder (senin yapabileceğin/değiştirebileceğin bir şey yoktur). Gerçekten onlar zalimlerdir.

Burada geçen "Allah, tövbelerini isterse kabul eder, isterse etmez", "Canım isterse ederim, istemezse etmem" gibi insancıl bir düşünce değildir!!! Bu "Sünnetullah"ın işleyişi şeklinde olup, tamamen bir düzen içerisindedir. İnsanlar ne kendi akıbetlerini, ne de başkalarının akıbetlerini bilemez. Resuller de kendilerine özel olarak bildirilmediyse, onlar da bilemez. Gaybı yalnız Allah bilir, bazen bir kısmını dilediği kuluna açması istisna. Yani, resul yada bir başkası sadece tebliğ edicidir. Karşısındakinin yazısında/kaderinde ne olduğunu bilemez ve de değiştiremez. "Sünnetullah" adlı sistemde, o kişinin doğumunda ona ne yüklendiyse onu yaşayacaktır!!! İşte aslında kaderinde falanca yazılıydı da, iman etti, dua etti de kaderi değişti, yanılgısına düşmeyin!!! Ettiği dua da kaderdendir, karşısına bir resul yada başka birinin çıkıp onu uyarması da kaderdendir!!! "Zan" derki; "Bak, şansı yaver gitti de salih bir kimse ile tanıştı, onu doğru yola sevk etti...". Vesilelere takılmayın!!! Vesilelerin arkasındakini görmeye çalışın!!! Yoksa vesileler sizi Allah'tan başka ilahlar edinmeye kadar götürür!!! İşte bu "Allah dilediğini yapar"a güzel bir örnektir. "Allah dilediğini yapar" ama nasıl??? Bir insanın dilediğini yapması gibi değil!!! İşte bu "Sünnetullah"!!! İşte bu evrensel NİZAM/DÜZEN!!!

Sayfa: 66, Cüz: 4
----- 3.Al-i İmran Suresi 137.Ayet -----
Sizden önce (nice) sünnetler (gelenekler) gelip geçmiştir. Yeryüzünde dolaşın ve (Sünnetullah'ı) yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın.

Adetlerinizi, geleneklerinizi, göreneklerinizi, alışkanlıklarınızı bir kenara bırakın. Nice toplum bu prangalardan kurtulamadı, helak oldu. Allah'ın Sünneti'ne (Sünnetullah'a) sarılın. Asıl kurtuluş budur.

Sayfa: 67, Cüz: 4
----- 3.Al-i İmran Suresi 145.Ayet -----
Allah'ın izni olmadan hiçbir nefis için yazılı (belirli) bir vadeye kadar ölmek yoktur. Kim dünya mükafatını isterse, kendisine ondan veririz. Her kim de ahiret sevabını isterse, ona da ondan veririz. Şükredenlere karşılığını vereceğiz.
Sayfa: 69, Cüz: 4
----- 3.Al-i İmran Suresi 154.Ayet -----
Sonra o kederin ardından (Allah) size bir güven, sizden bir grubu saran bir uyuklama indirdi. Bir grubu da nefisleri kendilerini kaygıya düşürmüş, Allah'a karşı haksızca cahiliye zannı besliyorlar; "Bu işten bize bir şey var mı? (Bu işten bize ne?)" diyorlardı. De ki; "Muhakkak ki, işin (emrin) tamamı Allah'ındır (Allah'ın kontrolü altındadır)." Onlar sana açmadıklarını nefislerinde gizliyorlar; "Bu işten bize bir şey olsaydı burada öldürülmezdik" diyorlardı. De ki; "Eğer siz evlerinizde olsaydınız (bile), üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar (yine de) yatacakları (öldürülecekleri) yerlerine çıkıp gideceklerdi. Allah, göğüslerinizdeki şeyleri sınamak ve kalplerinizdekileri arındırmak için (böyle yaptı). Allah, göğüslerin sahip olduklarını (gizlediklerini) hakkıyla bilendir."
Sayfa: 89, Cüz: 5
----- 4.Nisa Suresi 78.Ayet -----
"Nerede olursanız olun, yüksek kuleler içinde bile olsanız ölüm size ulaşacaktır." Eğer onlara bir iyilik isabet ederse; "Bu Allah'tandır" derler. Onlara bir kötülük isabet ettiğinde ise; "Bu sendendir" derler. De ki; "Hepsi Allah'tandır." Bu kavme ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü idrak edemiyorlar (kavrayamıyorlar).
Sayfa: 128, Cüz: 7
----- 6.Enam Suresi 14.Ayet -----
De ki; "Gökleri (boyutları) ve yeryüzünü yaratan (programlayan), kendisi yedirdiği halde yedirilmeyen (bundan münezzeh olan) Allah'tan başkasını mı dost edineyim?" "Doğrusu ben (Sünnetullah'a) teslim (müslüman) olan ilk kimse olmakla emrolundum" de ve sakın şirk koşanlardan olma.
Sayfa: 130, Cüz: 7
----- 6.Enam Suresi 34.Ayet -----
Hakikaten, senden önce de (nice) resuller yalanlanmıştı da buna rağmen kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabretmişlerdi. Allah'ın sözlerini (hükmünü) değiştirebilecek kimse yoktur. And olsun ki, gönderilenlerin (resullerin) haberlerinden (bir kısmı) sana gelmiştir.

Belaların insanı olgunlaştırdığı, özündeki Hak kuvveleri bulmasını sağladığı, onları geliştirdiği gibi bir sistem olmasa, Allah resullerine bu dünyada güllük, gülistanlık bir hayat yaşatır, onlara türlü türlü belalar vermezdi. Resuller de "beşer" olduklarından, onların da kemale erme yolu diğer insanlar gibidir. Allah elinde sihirli değnek olan, gökte bir tanrı değildir. "Sünnetullah" vardır. Umarım anlaşılır.

----- 6.Enam Suresi 35.Ayet -----
Eğer onların (senin kendilerini Hakk'a olan davetinden) yüz çevirmeleri sana katlanılmaz olduysa, o halde yerin içinde bir tünel (açıp) yada gökyüzünde bir merdiven (dikip, mucize) aramaya ve böylece onlara bir mucize getirmeye güç yetirebiliyorsan (yap). Şayet Allah dileseydi, onları hidayet üzere toplardı. O halde sakın ha sen cahillerden olma!
Sayfa: 133, Cüz: 7
----- 6.Enam Suresi 59.Ayet -----
Gaybın anahtarları O'nun (Allah'ın) katındadır. Onları O'ndan başkası bilmez. Karada ve denizde ne varsa O bilir. O'nun bilgisi dışında ne düşen bir yaprak, ne yerin karanlıkları içinde bir tane, ne yaş ne de kuru bir şey yoktur ki ancak apaçık bir kitaptadır.
Sayfa: 134, Cüz: 7
----- 6.Enam Suresi 67.Ayet -----
Her haberin (gerçekleşeceği sabit) bir yeri (zamanı) vardır. Siz (de onları) öğreneceksiniz.
Sayfa: 135, Cüz: 7
----- 6.Enam Suresi 73.Ayet -----
O (Allah), semaları ve yeryüzünü Hak ile yaratandır. (Bir şeye) "Ol!" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü Hak'tır. Sur'a üfleneceği gün hükümranlık O'nundur. O, gaybı (görülmeyeni/algılanmayanı) ve şehadeti (görüleni/algılananı) bilendir. O hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.
Sayfa: 139, Cüz: 7
----- 6.Enam Suresi 101.Ayet -----
O (Allah), semaları ve yeryüzünü eşsiz bir şekilde yoktan var edendir. O'na eşlik edebilecek (O'nun dışında bir varlık) olmadığı, her şeyi O yaratmış olduğu halde nasıl olur da O'nun bir çocuğu olabilir? O her şeyi hakkıyla bilendir.
Sayfa: 140, Cüz: 7
----- 6.Enam Suresi 102.Ayet -----
İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah (tanrı) yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse (artık siz de yalnız) O'na kulluk edin. O her şeye vekildir.
----- 6.Enam Suresi 103.Ayet -----
Bakışlar O'nu (Allah'ı) idrak edemez, (oysa) O bakışları idrak etmektedir. O her şeyin derinliğine nüfuz edebilen fakat algılanamayandır, her şeyden haberdardır.
Sayfa: 143, Cüz: 8
----- 6.Enam Suresi 125.Ayet -----
Allah kimi hidayete erdirmek isterse onun göğsünü İslam'a açar (genişlik verir). Kimi de saptırmak isterse sanki göğe yükseliyormuş gibi göğsüne sıkıntılı bir darlık kılar (koyar). İşte bu şekilde Allah, iman etmeyenlerin üzerine pislik kılar (onları pislik içinde bırakır).
----- 6.Enam Suresi 126.Ayet -----
Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Akıla getirip hatırlayacak bir toplum için ayetleri (ayrıntılı bir biçimde) açıkladık.

"Bu"ndan kasıt, bir önceki ayette açıklanan Allah'ın sisteminin yani "Sünnetullah"ın en doğru yol/yöntem/sistem olduğuna bu ayette vurgu yapılıp, bunu da ancak "hatıralayabilen"lerin idrak edebileceğinden bahsediyor. Yani küll/cüz yanılgısında hayat sürdürenlerin anlaması mümkün değil.

Sayfa: 149, Cüz: 8
----- 6.Enam Suresi 162.Ayet -----
De ki; "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir."

Bende açığa çıkan Allah'ın isimleridir. Benim Allah'tan gayrı bir varlığım yoktur. Allah'ın bu varlığa isimleri aracılığıyla bahşettiği sırat-ı müstakim çalışmaları (ibadetler), yine Allah'ın bu varlıktaki esmalarını güçlendirmek, geliştirmek içindir. Bu çalışmalar sonucunda bendeki isim terkibinde yaşananlar da yine bana ait değildir. Varlığı olmayanın mülkü de olmaz. Ne ilkinde ne de sonrakilerde bir mülküm, bir iddiam yoktur. Yaşadıklarım ve yaşayacaklarım yalnız O'na aittir. Yaşatan O'dur. Kendinde kendini seyreden O'dur.

----- 6.Enam Suresi 164.Ayet -----
De ki; "O her şeyin Rabbi iken, Rab olarak Allah'tan başkasını mı arzulayayım? Her nefis kendisinden başkasına kazanmaz. (Hiçbir) yüklenen (günah işleyen) başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Sonra dönüşünüz (başlangıç/kaynak noktanız) ancak Rabbinizedir. Ardından O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir."
Sayfa: 153, Cüz: 8
----- 7.Araf Suresi 34.Ayet -----
Her bir ümmetin mühleti (tayin edilmiş belirli bir süreleri) vardır. Bundan dolayı, ecelleri geldiği vakit ne bir an geri kalırlar ne de ileri gidebilirler.
Sayfa: 161, Cüz: 9
----- 7.Araf Suresi 89.Ayet -----
"Allah'ın bizi ondan kurtarmasından sonra (tekrar) sizin dininize dönersek gerçekten Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi dışında bizim ona (sizin dininize) dönmemiz olacak şey değildir. Rabbimiz ilmen her şeyi kuşatmıştır. Biz yalnız Allah'a tevekkül ettik. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasını Hak ile aç (ayır). Sen açanların en hayırlısısın."

Allah'ın dilemesi dışında: Yani, Sünnetullah'ta bir şeyin Allah'ın dilemesi dışında gerçekleşmesi !!!teknik olarak!!! mümkün değildir.

Sayfa: 166, Cüz: 9
----- 7.Araf Suresi 143.Ayet -----
Musa buluşma vaktimiz için gelip, Rabbi kendisiyle konuştuğu vakit; "Rabbim! Bana kendini göster, Sana bakayım" dedi. (Rabbi;) "Sen beni asla göremezsin. Lakin, şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse o takdirde sen de beni göreceksin" dedi. Ardından Rabbi dağa tecelli edince onu dümdüz etti, Musa da baygın olarak yere düştü. Akabinde ayıldığında; "Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim, Sana tövbe ettim. Ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.

Sünnetullah'ta "teknik olarak" Allah'ı (Zat'ını) görmek mahluklar için mümkün değildir. Çünkü Allah dışında bir varlık yoktur. Varlık zannındaki/iddiasındaki "ben"liklerin Hak'ikati, Allah'ın esma terkibleri yani Rableri olduğundan, varlık/benlik iddiasındakilerin Allah'ı görmesi olur şey değildir. Ancak Allah'ın tezahürlerine/isimlerden oluşan Rab terkiblerine "şahitlik" edebilirler. Bu Mevlana'nın; "Sebepleri öğrenmek isteyerek delirmenin eşiğinde çaldım kapıyı. Kapı açıldı ve gördüm ki, içeriden çalmaktaymışım" sözünde gizlidir. Kendinde kendini seyreden bir varlık! Gerisi sadece hayal! Mahluklar sadece Rab terkibidir. Allah vardır, isimleri vardır, isimlerin farklı boyutlarda, o boyutun frekansına uygun "Vücud" bulmuş halleri vardır.

Musa; "Seni görmek isterim" derken, yahudiliğin temel yanılgısı olan "Maddecilik" kavramı ile perdelenmiştir.

Yeryüzü boyutunun maddesi ile perdelenmiş "Dağ" benliği, özündeki Rab terkibinin tecelli oranı arttığında parçalanmıştır. Hak gelmiş, batıl yıkılmıştır.

Bu duruma alışkın olmayan Musa adlı yeryüzü mahluku bunun ağırlığını kaldıramamış ve kendinden geçmiştir.

Allah'ın "Subhan (her türlü noksanlıktan münezzeh)" olması yeryüzü boyutundaki tecellilere göredir. Yani bizim tecelli olarak değerlendirdiklerimiz tam bir yansıma değildir, üzerine dünya yükleri binmiştir, tecelliden bu "Allah"tır demek gibi "Panteist" yanılgısına düşmek doğru değildir, anca kamil insan "Hz.Muhammed" en üstün oranda bir yansıtma sergileyebilir. Ama hristiyan yanılgısı olan, İsa'ya tanrı yakıştırması gibi bir yanılgı da söz konusu olamaz. Bir de Hallac-ı Mansur gibi kendinden, kendindeki nefsani kirleri (yükleri) temizleyip, "Hiç"liğe erişebilenler "En-el Hak" diyebilir. Bu kişiler artık kendi bireysel zanlarından/benliklerinden sıyrılıp "Safiyye" makamına ulaşmıştır. Onun dışında geri kalan tüm "mahluklar" zandadır.

Sayfa: 174, Cüz: 9
----- 7.Araf Suresi 188.Ayet -----
De ki; "Allah dilemedikçe ben kendime ne bir fayda ne de bir zarar vermeye (gücüne) sahip değilim. Gaybı biliyor olsaydım daha çok hayır (elde etmek) isterdim, başıma da (hiçbir) kötülük gelmezdi. Ben iman edecek bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciden başka bir şey değilim."
Sayfa: 175, Cüz: 9
----- 7.Araf Suresi 201.Ayet -----
Doğrusu (Allah'ın Sünnetullah'ından) sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın takva sahiplerinde/arınmışlarda nurundan zuhura çıkan/küll'den cüz'e yansıyan ilmi ile hatırlayıp) akıla getirirler ve bir de bakmışsın basiret sahibi oluvermişler (şeytanın hilesini farketmişler).

Sünnetullah'ın işleyişinin farkında olanlar, kendilerine isabet eden ne varsa (hayır yada şer), bilirler ki bunlar bu geçici dünya hayatının yaşanması gerekenleridir. Bu yaşanması gerekenler, kendisini pişirmek, yoğurmak, kıvama getirmek içindir. Dünya yolculuğunda, seyru süluk'unda yükselebilmesi içindir. Bu dünya geçicidir, ne yaşanıyorsa, yaşanması gerektiği içindir. Allah indindeki bir "An", bize göre "Zaman". Olan olmuş, biten bitmiş, geçen geçmiş. Öyleyse neyin derdindesiniz?

Sayfa: 178, Cüz: 9
----- 8.Enfal Suresi 17.Ayet -----
Onları siz öldürmediniz, ancak Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lakin Allah attı. (Allah bunu,) iman edenleri kendisinden güzel bir imtihanla denemek için (yapmıştır). Hiç şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her şeyi hakkıyla bilendir.

Sınav yada imtihan denen sistem, aslında bizlerin pişmesi, yoğrulması için başımızdan geçen badirelerdir. Yani bunları tecrübe kazanma vesilesi olarak görmeliyiz. Başımıza gelen "bize göre" iyi yada kötü her ne varsa, bunlar hep bizi tamama erdirmek içindir. Allah zaten neyin ne olduğunu bildiği, zaman kavramının olmadığı, sadece "An" olması nedeni ile Allah'ın kullarını deneyip te imtihan sonucuna göre bir değerlendirme yapması gibi bir durum söz konusu değildir. İmtihan/sınav kavramı kesret boyutundan bakıldığında kulların sistemi anlaması için getirilen tabirlerdir. Vahdet boyutundan bakıldığında ise isim, fiil, fail,.., hepsi Tek bir varlığa aittir. Kullar 'Zan'na tabidir.

Sayfa: 181, Cüz: 10
----- 8.Enfal Suresi 42.Ayet -----
Hani, siz vadi yamacına en yakın, onlar ise en uzaktaydılar, kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Şayet (savaş için) sözleşseydiniz (onların sizden üstün  olduğunu fark ettiğinizde, düşmanla) buluşma hususunda ihtilafa düşerdiniz (savaşa yanaşmazdınız). Ancak Allah, yapılmış olan bir işi önceden takdir etmek, helak olan kimsenin apaçık bir delilden helak olması ve hayatta kalan kimsenin de (yine) apaçık bir delilden hayatta kalması için (böyle yaptı). Hiç şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her şeyi hakkıyla bilendir.

Vesileler...Vesileler...Vesileler

----- 8.Enfal Suresi 44.Ayet -----
(Yine) o zaman (Allah), yapılmış (önceden takdir edilmiş) olan bir işi yerine getirmek için (kafirler ordusu ile) karşılaştığınızda onları sizin gözlerinizde az gösteriyordu, sizi ise onların gözlerinde azaltıyordu. İşler yalnız Allah'a döndürülür.
Sayfa: 202, Cüz: 11
----- 9.Tevbe Suresi 104.Ayet -----
Onlar, kullarından tövbeyi kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu, O'nun tövbeleri kabul eden, Rahim olduğunu bilemediler mi?

Yine Mevlana'nın "Sebepleri öğrenmek isteyerek delirmenin eşiğinde çaldım kapıyı. Kapı açıldı ve gördüm ki, içeriden çalmaktaymışım" sözüne atıfta bulunarak diyebiliriz ki; Sadakayı veren kim, alan kim? Tövbe eden kim, kabul eden kim? Allah'tan gayrı ilah mı var? Allah'tan gayrı varlık mı var? Kendinde kendini seyreden kim?

----- 9.Tevbe Suresi 106.Ayet -----
(Allah'ın resulü ile sefere çıkmaktan geri kalan) diğer bir grup da Allah'ın emrine tehir edilmişlerdir. (Allah) onları ya azaba uğratır yada tövbelerini kabul eder. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.

Yanılgılara dikkat!!! Yanlış zanlara kapılmayın!!! "Sünnetullah"a göre o birimlere düşen ne ise onu yaşayacaklar. Keyfine göre azap eden yada bağışlayan bir tanrı yok!!!

Sayfa: 206, Cüz: 11
----- 9.Tevbe Suresi 129.Ayet -----
(Ey Muhammed!) Eğer (senden) yüz çevirirlerse de ki; "Allah bana yeter. O'ndan başka ilah (tanrı) yoktur. Ben yalnız O'na tevekkül ettim (güvenip dayanmaktayım). O büyük arşın Rabbidir.

Bu arş nerede olabilir??? Tefekkür edilmesi gereken bir konu.

Sayfa: 207, Cüz: 11
----- 10.Yunus Suresi 3.Ayet -----
Hiç şüphesiz Rabbiniz, gökleri (boyutları) ve yeryüzünü altı günde yaratıp sonra da arşa istiva eden (yerleşen), işi tertipleyen Allah'tır. O'nun izni sonrası hariç hiçbir şefaatçi yoktur. İşte O, Rabbiniz olan Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hala akıla getirip hatırlamayacak mısınız?
Sayfa: 211, Cüz: 11
----- 10.Yunus Suresi 31.Ayet -----
De ki; "Sizi gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? Yada (gerçek anlamda) işitmenin ve görmenin sahibi olan? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaran kim? Emri (işi - ilahi düzeni - Sünnetullah'ı) tertipleyen kim? Diyeceklerdir ki; "Allah". Öyleyse sen de de ki; "Hala sakınmayacak mısınız?"
Sayfa: 213, Cüz: 11
----- 10.Yunus Suresi 49.Ayet -----
De ki; "Allah dilemedikçe ben kendime ne bir zarar ne de bir fayda vermeye (gücüne) sahip değilim. Her ümmetin bir mühleti (tayin edilmiş bir süresi) vardır. Mühletleri geldiği vakit bir saat dahi geri kalamazlar ve öne de geçemezler."
Sayfa: 214, Cüz: 11
----- 10.Yunus Suresi 61.Ayet -----
Sen, hiçbir işte olmazsın, ona dair Kuran'dan okumazsın ve siz de hiçbir iş yapmazsınız ki ona daldığınızda biz üzerinizde şahitler olmayalım. Ne yeryüzünde ne de gökte zerre ağırlığınca (bir şey) Rabbinden gizli kalmaz. Bundan ne daha küçüğü, ne de daha büyüğü (ne varsa) ancak (istisnasız) apaçık bir kitaptadır (Levh-i Mahfuz'dadır).
Sayfa: 217, Cüz: 11
----- 10.Yunus Suresi 85.Ayet -----
Bunun üzerine (onlar da) şöyle dediler; "Biz yalnız Allah'a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizi o zalim kavme imtihan (vesilesi) kılma."

Musa'nın kavmi; "Bizi o zalim kavme !!!imtihan vesilesi!!! kılma" diyerek, bir gerçeği gün yüzüne vuruyorlar. Yanlış kuran mealleri ise bu gerçeği ne yazık ki örtüyorlar. Bu noktaya kadar anlatmaya çalıştığım "Hak'ikat/Sünnetullah" kavramları anlaşılabildiyse yada ben anlatmayı becerebildiysem (vesile olabildiysem), bu ayette vurgu yapılan gerçek te size aşikar olur. Onun dışında tek diyebileceğim vesileleri put (ilah/tanrı) edinmeyin. Yıkın onları. "La mevcude illAllah" hakikatine erin ki Hak siz de zuhur etsin. Benliğinizi ve putlarınızı yıkmadan bu gerçekleşmez. Aksi takdirde ya vesile olursunuz, ya birileri size vesile olur. Vesilelerle uğraşır durursunuz. O yüzden, varlığınızdan geçin, yoklukta Hakk'ı seyreyleyin.

Sayfa: 219, Cüz: 11
----- 10.Yunus Suresi 99.Ayet -----
Şayet Rabbin dileseydi elbette yeryüzündekilerin hepsi topyekün iman ederlerdi. Hal böyle iken iman edenler olana kadar sen insanları zorlayacak mısın?
Sayfa: 220, Cüz: 11
----- 10.Yunus Suresi 107.Ayet -----
Eğer Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, onu (yine) O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır (isabet etmesini) isterse, O'nun lutfunu geri çevirecek (engelleyecek) de yoktur. Onunla (lutfuyla) kullarından dilediğine isabet eder. O çok bağışlayandır, Rahim'dir.
----- 11.Hud Suresi 5.Ayet -----
Dikkat edin, doğrusu onlar O'ndan gizlenmek için göğüslerinde (gizlediklerini) sakındırıyorlar. Dikkat edin, elbiselerine büründükleri vakit (bile, Allah) onların gizlediklerini de açık ettiklerini de bilir. Hiç şüphesiz O (Allah), göğüslerin sahip olduklarını (gizlediklerini) hakkıyla bilendir.
Sayfa: 221, Cüz: 12
----- 11.Hud Suresi 6.Ayet -----
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı(nı karşılamak) Allah'a düşmesin. O (Allah), onların yerleşim yerini de, emaneten bırakıldıkları yeri de bilir. (Bu bilgilerin) hepsi apaçık bir kitaptadır.
Sayfa: 224, Cüz: 12
----- 11.Hud Suresi 34.Ayet -----
"Eğer Allah sizi azdırmayı istiyorsa ben size nasihat vermeyi istesem de nasihatim size yarar sağlamaz. O sizin Rabbinizdir ve ancak O'na döndürüleceksiniz."
Sayfa: 230, Cüz: 12
----- 11.Hud Suresi 88.Ayet -----
(Şuayb) dedi ki; "Ey kavmim! Hiç düşündünüz mü? Şayet ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O beni Kendinden güzel bir rızıkla rızıklandırmışsa... Sizi kendisinden yasakladığım şeylere aykırı davranmak istemiyorum. Güç yetirebildiğim ölçüde (sizi) ıslah etmekten başka bir şey istemiyorum. Muvaffakiyetim Allah ile olması dışında bir şey değildir. Yalnız O'na tevekkül ettim (dayandım) ve kendimi yalnız O'na adıyorum."
Sayfa: 242, Cüz: 13
----- 12.Yusuf Suresi 68.Ayet -----
Babalarının kendilerine emrettiği yerden (şehre) girdiklerinde (bile, bu) onlara Allah'tan (gelecek) bir şeye (musibete karşı) kafi gelecek değildi. Ancak Yakub nefsindeki gereksinimi yerine getirmiş oldu. Doğrusu o kendisine öğrettiklerimiz dolayısıyla ilim sahibidir. Lakin insanların çoğu bilmezler.

Olacakları değiştiremeyiz. Ancak yaptıklarımız ile olayların programlanmasına vesile olabiliriz. Her kul belli bir fıtrata göre yaratılır. Doğuştan gelen özelliklerimiz, genetiğimiz, anne karnında geçirdiğimiz dönem, bu dönemdeki çevresel etkenler, gezegenlerin etkileri, dünyanın etkisi,..., tüm bunların sonunda programlanmış bir beyin ile bu dünyaya geliriz. Ana kitapta yazılanlar, birimlerin etkisi (vesilesi) ile açığa çıkar. Doğduktan sonra da insan beyni programlanmaya devam eder. Beyin dışsal etkiler ile nasıl programlanıyorsa, aynı şekilde hem kendi kendini hem de başka beyinleri programlar. Yakup aleyhisselam Sünnetullah'a vakıf biriydi. Yaşadıkları onu olgunlaştırmış, kemale ermişti. Neyin ne olduğuna vakıftı. Duasını yapar, sonrasında yalnız Allah'a tevekkül ederdi (dayanıp yaslanırdı). Yakup aleyhisselamın duası ancak gelişecek olayların programlanmasına vesile olabilirdi. O her türlü sonuca razı idi. Bu dünyanın vesileler dünyası, yaşadıklarımız ile piştiğimiz, geçici bir durak olduğunun farkında idi. Ona göre bu dünyada sahiplenme, kaybetme, mal, mülk, evlat edinme gibi kavramlar sadece yaşanılan olaylardı. Ne yaşanılacaksa zaten yaşanılacaktı. Ne yaşanılacaksa zaten ana kitapta yazılıydı. O sadece vesilelere sığınıyor, tamama ermeye uğraşıyordu.

Sayfa: 248, Cüz: 13
----- 13.Rad Suresi 2.Ayet -----
Allah, semaları görebileceğiniz direkler olmaksızın yükselten, sonra arşa istiva eden (yerleşen), güneşe ve aya boyun eğdirendir (buyruğu altına alandır). (Bunların) hepsi belirli bir vakte (mühlete) kadar akıp gitmektedir. İşi tertipler. Ayetleri (alametleri) açıklar. Umulur ki Rabbinizle karşılaşacağınıza kesin olarak inanıyorsunuzdur.

العَبْدُ فِي التَفْكِيرِ والرَبُّ فِي التَدْبِيرِ : Kul düşünür, Rab yönetir. İnsan vücudundaki ufacık bir hücreyi yönetme iradesine sahip değilken, neyin iddiasındadır? Ön planda cereyan eden olaylarda, insan kontrolün kendinde olduğunu zannetmektedir. Sanırım bunlar hayvanlarda olmayıp da insan beyninde bulunan frontal lobda cereyan etmektedir. Muhtemel insan bilici yada zihni (prosesler) insan beyninin bu bölgesinde oluşuyor olabilir. Oysa ki arka planda insan beyninde birçok faktör etkendir. İnsan beyinlerine gelen "Data" ortak ta olsa, o beynin programına göre farklı farklı işlenerek ortaya farklı sonuçlar çıkar. O anda beyinde gerçekleşen kimyasal reaksiyonlarda kimse ben bu etkileşimlere hakimim, kontrol edebilmekteyim deme cüretine sahip olamaz. O yüzden kul sadece düşünür, belki bu düşünce kendinin ve başkalarının beyinlerinin programlanmasında bir etkiye sahiptir. Ama sonuçta beyne bir data geldiğinde o data arka planda işlenir ve o kuldan fiil olarak zahir olur. Bu karmaşık yapıda ben şunu yaptım, o bana bunu yaptı gibi fiillere fail atfetmek, beş duyudan ötesini algılayamayan zavallı insanın vesileleri ilah edinmesinden başka bir şey değildir. "Data" kelimesini açmak gerekirse, şöyle bir örnek verebiliriz; Örneğin güneşi görmek beyne göz aracılığı ile gelen bir data'dır. Bu data kiminde güneşi ilah edinmek, kiminde de Hz.İbrahim gibi sen benim ilahım olamazsın şeklinde açığa çıkar. Bu iki fark güneşi gördükleri ana kadarki sürede beyinlerinin farklı programlanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Kuran'da birçok yerde geçtiği şekilde hidayete erdiren de Allah'tır, doğru yoldan saptıran da. Sorumluluk kesret ile perdelenenler için vardır. Perdesi olmayanlar da zaten varlık da yoktur. Yok olan da sorumlu değildir. Bu ince ayrıntıların dikkatlice düşünülmesi gerekir. Anlayıp, hazmedebilmek zordur. Hazmetmeden anladım iddiasına kapılmayın.

Sayfa: 250, Cüz: 13
----- 13.Rad Suresi 15.Ayet -----
Göklerde ve yeryüzünde olanlar gölgeleri ile beraber sabah akşam ister istemez Allah'a secde ederler.

Kuran'da bu şekilde gayet açık ve net ayetler (deliller) varken, madde ile, "ben"lik ile perdelenenler yanılgılarından, zanlarından kurtulamayıp Hak'ikati görememekteler. (Ek bilgi; "men" edatı akıllı varlıklar için kullanılır. Yani göklerde (farklı boyutlarda) ve (insanoğlunun beden kaydı olan) yeryüzünde akıllı/akıl yürüten istisnasız kim varsa!!!)

Sayfa: 252, Cüz: 13
----- 13.Rad Suresi 31.Ayet -----
Şayet kendisi ile dağlar yürütülen veya yeryüzü paramparça edilen yada ölüler konuşturulan bir Kuran olsa (yine de kafirler iman etmezlerdi). Bilakis emir (iş) tamamen Allah'a aittir. İman edenler (küfre düşenlerden) hala ümitlerini kesmediler mi ki, Allah dileseydi elbette bütün insanları hidayete erdirirdi. Allah'ın vaadi gelene kadar (nankörlük edip, gerçekleri gizleyip örterek) küfre düşenlere yaptıkları sebebiyle bir felaket isabet etmeye devam edecek yada o (felaket) yurtlarının yakınına inecektir. Hiç şüphesiz Allah sözünden caymaz.
Sayfa: 261, Cüz: 14
----- 15.Hicr Suresi 5.Ayet -----
Hiçbir ümmet ecelini (mühletinin önüne) geçemez ve (onu) erteleyemez.
Sayfa: 268, Cüz: 14
----- 16.Nahl Suresi 16.Ayet -----
(Daha nice) işaretler (yaratmıştır). Onlar yıldızla hidayete ererler.

Yıldız'ın Rabbi Fâtır, frekans okyanusunda, yıldızın kendisinde açığa çıkan/zuhur eden yayın ile (onun aracılığı ile) diğer varlıkların Rab terkiblerine etki eder, onları programlar. Allah'ın sistemi, Sünnetullah!!!

Sayfa: 271, Cüz: 14
----- 16.Nahl Suresi 48.Ayet -----
Allah'ın yarattığı herhangi bir şeyin, gölgelerinin boyun eğip Allah'a secde ederek sağa sola döndüğünü görmüyorlar mı?

Yine açık ve net bir ayet (delil). Bu sefer "men" edatı yerine "ma" edatı. Yani canlı, (bize göre) cansız tüm birimler.

----- 16.Nahl Suresi 49.Ayet -----
Semalarda ve yeryüzünde bulunan (her türlü) canlı ve melekler büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler.

Öncekine ilave melekler de. Hatta cinler de. Ne varsa.

----- 16.Nahl Suresi 50.Ayet -----
Üzerlerindeki Rablerinden korkarak (özlerinden gelen sese uyarak) emrolundukları şeyi yaparlar.

Tüm alemlerde gerçekleşen, zuhur eden "Tek'in Seyri"dir. Yaratılmışlar, kendilerini Yaratan'dan perdeli !!!benlik!!! zannındadır/yanılgısındadır.

----- 16.Nahl Suresi 51.Ayet -----
Allah; "İki ilah edinmeyin, O ancak tek bir ilahtır. O halde yalnız Ben'den korkun" dedi.

O yüzdendir ki, yaratılmışlarda rubibiyetten yansıyan fiilleri, o aynalara ithaf ederek, aynalarda bir irade var zannına kapılarak, bu gafletleriniz sonucu Allah'tan gayri ilahlar edinmeyin. Ne kendinizde, ne de diğer mahluklarda böyle bir güç yok!

Sayfa: 273, Cüz: 14
----- 16.Nahl Suresi 68.Ayet -----
Rabbin bal arısına şöyle ilham etti; "Dağlardan, ağaçlardan ve (insanların) kurdukları çardaklardan (kovanlardan kendine) evler edin."

Bal arısına ilham!!! Nasıl ola ki??? Bal arısının "Arş"ından gelen nur/ilim/data... Göklerden/semalardan geçen... Bal arısının Rabbinden... Fâtır'dan... Ve yeryüzü kaydında, şahitlerin/gözlemcilerin huzurunda "Bal arısı"...

----- 16.Nahl Suresi 69.Ayet -----
"Sonra da her meyveden ye. Akabinde, (sana) alıştırıldığı şekilde Rabbinin yollarını izle." Onların karınlarından insanlar için şifa olan, çeşitli renklerde bir içecek (bal) çıkar. Muhakkak ki bunda tefekkür edebilen bir toplum için bir alamet vardır.
Sayfa: 274, Cüz: 14
----- 16.Nahl Suresi 79.Ayet -----
Göğün havasında (boşluğunda) boyun eğdirilmiş (halde uçan) kuşları görmediler mi? Allah'tan başkası onları (o şekilde) tutamaz. Muhakkak ki bunda iman eden bir toplum için alametler vardır.
Sayfa: 280, Cüz: 14
----- 16.Nahl Suresi 127.Ayet -----
Sabret. Sabrın, Allah ile (Allah'tan sana bahşedilen bir lütuf) olması dışında (senin kendinden muktedir olabileceğin bir şey) değildir. Onlara üzülme ve kurdukları tuzaklardan dolayı sıkıntı içerisinde olma.

Sabır da Allah'ın bahşettiği bir melekedir, bir lütuftur. Bu dünyada yaşadıklarımızın, bir olma/pişme süreci olduğundan bahsetmiştim. Yani yaşadıklarımız bizi pişiren/yoğuran/belli bir kıvama getiren vesilelerdir. Hal böyle olsa bile bunu idrak edip, hazmedebilmesi zordur. Çünkü insan bu dünyaya meyleder şekilde yaratılmıştır. Nefsi hep arzular, kolayı, rahatı, biriktirmeyi, mal-mülk sevgisini,..vb. Bu yüzden belli bir idrak seviyesine gelene kadar, özellikle yolun başında irade, azim ve en önemlisi sabır gelir. Tahkik seviyesine gelemesek de en kötü takliden başımıza gelenlere; "Bu da Allah'tandır" diyebilip, sabretmemiz gerekir. Ama "Sabır" da Allah'tandır. Yani sabır melekesi kendisinde işleyebilen "Kul", yanılgıya düşüp te kendin de bir güç var "zan"netmesin. Kendini ilahlaştırmasın. Bu lütfun da tıpkı diğerleri gibi göklerin ve yeryüzünün ve ikisi arasındaki her türlü "birim"in Malikü'l Mülk'ünden geldiğini unutmasın. Ancak hatırlayabilen "zerre"ler "Kül"e raptolur.

Sayfa: 282, Cüz: 15
----- 17.İsra Suresi 13.Ayet -----
Her insanı ameli/kaderi boynunda asılı olarak yükümlü tuttuk. Kıyamet günü, basılmış bir kitap olarak karşısına çıkartacağız.

Allah indinde bir "An", yeryüzünde beden kaydında bizim "zan"nımıza göre "Zaman"... Allah --> Esma --> Fiil... Bizler bu nuzule algısal benlik/bilinç sahipleri olarak "Zaman" kaydına göre "şahitlik/gözlemcilik" yaparız.

----- 17.İsra Suresi 14.Ayet -----
(O gün kendisine;) "Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak nefsin sana yeter" (denilir).

Allah'tan gayrı olanlar, dünya hayatlarında O'nu tanıma fırsatını kaçıranlar, kendilerinde O'ndan olan kuvveleri açığa çıkartamadan bu dünyada 'Bir eşek geçti, geriye kaldı semeri' misali geçip gidenler yaptıklarının, daha doğrusu yapmadıklarının karşılığını göreceklerdir. Allah'ı yakından tanıyıp, zamanlarını bu yönde değerlendirenler, kendi varlıklarını, aslında var olmadıklarını, sadece O'nun esmalarının bir terkibi olduklarını, Allah'ın varlığı ile var olduklarını keşfedenler, teslim olanlar, varlıklarından geçenler, mülklerinden, ailelerinden, sahiplenmekten vazgeçenler, en sevdiklerini verenler, işte onlar için artık "sorumluluk" kalmamıştır. Var olmayanın ve var olmadığını fark edip, bu doğrultuda "yaşayabilenin" sorumluluğu mu olur? Onun hesabı bu dünyada görülmüştür. Ancak amellerine güvenenler, size hala sorumluluk var! Bilmem anlatabildim mi???

----- 17.İsra Suresi 15.Ayet -----
Kim hidayete ererse (doğru yolu bulursa) ancak kendi nefsi için hidayete ermiş olur. Kim de sapıtırsa (yoldan çıkarsa) ancak kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir yüklenen (kimse) başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Biz bir resul göndermedikçe azap edecek değiliz.

"Külli pencere"den bakan iki ayetten sonra hemen "cüzi pencere"den bakışla bir ayet!

----- 17.İsra Suresi 16.Ayet -----
Bir kasabayı helak etmek istediğimiz zaman oranın müreffehlerine emrederiz de onlar orada günahkar olup doğru yoldan saparlar. Böylece söz onların aleyhine gerçekleşir de orayı yerle bir ederiz.

Bu yine aynı ilkeye dayanır... Allah --> Esma --> Fiil... İşte bu sistemin adı "Sünnetullah"tır. Bu sistemi anlayabilirseniz, kafanızda birçok şey oturmuş olur. Nedenler, niçinler kalkar. Olması gereken oluyor, bunun aksi mümkün değil. Bir kasabanın helakine söz geçti ise/yazılı ise/takdir edildi ise, bunun için vesileler de hazırdır. Zaten vesilelerin de esma terkibleri ona göredir. Biz şahitlerin/gözlemcilerin bu sistemi çok iyi idrak etmesi/tefekkür etmesi gerekir. Peki şahitlerin hiç mi etkisi yok? "Mahlukat" var olduğu anda kendisinde genetiğinden ve doğumu sırasında gelen bir programa göre bir esma terkibi oluşur. "Mahlukat"ın esma terkibi hayatı boyunca gezegenler, ailesi, çevresi, toplum,..vb gibi çevresel etkilerce ve tabi kendince programlanmaya devam eder. Yapılan ibadetler, edilen dualar, kılınan namazlar, tutulan oruçlar, zikirler,..vb bunların hepsi beyinleri/esma terkiplerini programlar. Örneğin benim de şu an yapmaya çalıştığım bir çeşit programlamadır. Hem kendimi, hem de bu yazdıklarımı okuyanları. Tabiii şunu da belirtmekte fayda var. Yapılan tüm ibadetler de, edilen tüm dualar da takdirdendir!!! Hidayeti veren de yaşatan da yalnızca O!!! O'ndan gayrı bir ilah mı var???

Sayfa: 283, Cüz: 15
----- 17.İsra Suresi 20.Ayet -----
Onların ve bunların (dünyayı isteyenlerin de ahiret için çalışanların da) her birini Rabbinin ihsanından destekleriz. Rabbinin ihsanı (hiç kimseye) yasaklanmış değildir.

Allah, istisnasız herkesi rızıklandırır. Kafir, mümin farketmez. Hepsi O'nun kullarıdır. Her birimin Rabbi Allah'tır. Hepsinin Fâtır'ı Allah'tır. Hepsinin perçeminden tutup, sürükleyen O'dur. Zaten "teknik olarak" aksi mümkün mü???

----- 17.İsra Suresi 22.Ayet -----
Allah'la beraber başka bir ilah olduğunu zannetme. Yoksa kınanmış ve yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.

Ara ara sorduğum; "Aksi teknik olarak mümkün mü?" sorularına cevap!!! Bunun üzerine yeni bir soru; "Hala bir varlığınız olduğu iddiasında mısınız?"... Allah'tan gayri, irade sahibi bir "ilah"???

Sayfa: 285, Cüz: 15
----- 17.İsra Suresi 39.Ayet -----
İşte bunlar (bu uyarılar), Rabbinin sana hikmetten vahyettikleridir. Allah'la beraber başka bir ilah olduğunu zannetme. Yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.

Aynı uyarı tekrar! Marş basıp ta motor çalışıp, hatırlayana kadar, adeta kafasına vura vura "hatırlatmalar"...

----- 17.İsra Suresi 41.Ayet -----
And olsun ki, biz bu Kuran'da akıla getirip hatırlamaları için (Sünnetullah'ı) açıkladık. (Fakat bu,) onları isteksizlikten başka bir şekilde arttırmıyor.

Çünkü işlerine gelmiyor. Dünya onları kendisine kul, köle etmiş. Maddi hayat kalplerini kaplamış. Akıl melekeleri bu dünyanın esareti altında, çalışmıyor. Anlamıyorlar! Anlayamıyorlar! Kapitalist sistem (deccaliyet) gözlerini kör etmiş, sistemin köleleri haline getirmiş. Korkutuyorlar! Korku ile toplumları güdüyorlar. Bu dünya sonrasını düşünmüyorlar. Unutmuşlar. Hatırlamıyorlar! Sünnetullah'ı idrak edemiyorlar!

----- 17.İsra Suresi 44.Ayet -----
Yedi sema, yeryüzü ve onların içindekiler O'nu (Allah'ı) tesbih ederler. Onu hamdi ile tesbih edenden başka (mahluk; canlılar ve cansız olduklarını zannettiklerimiz de dahil olmak üzere) hiçbir şey yoktur. Lakin siz onların tesbihlerini idrak edemezsiniz. Hiç şüphesiz O (Allah) çok yumuşak davranandır, çok bağışlayandır.
Sayfa: 289, Cüz: 15
----- 17.İsra Suresi 77.Ayet -----
(Bu,) senden önce göndermiş olduğumuz resullerin (zamanında da, şimdi de, sonra da geçerli olacak ve hiçbir zaman değişmeyecek) sünneti (olan 'SÜNNETULLAH'tır). Sünnetimizde (Sünnetullah'ta asla) bir değişim bulamazsın!
----- 17.İsra Suresi 84.Ayet -----
De ki; "Herkes (her kul, birim, canlı/cansız varlık, mahlukat) yaradılışına (programına) uygun bir şekilde amel eder. Bu durumda, Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu en iyi bilendir."

Firavun'un şakilesinde (yaradılışında/programında) Musa olmak yoktur, Musa'nın şakilesinde de Firavun olmak yoktur. Tersi her ikisinin de fıtratına aykırıdır. Firavun da, Musa da belli isimlerin toplamı olan "Esma Terkibi"nin vücut bulmuş halidir. Hamurun içine tuz da konur, şeker de, sonunda onun tuzlu mu yoksa tatlı mı olacağına yoğuran karar verir.

Sayfa: 295, Cüz: 15
----- 18.Kehf Suresi 26.Ayet -----
De ki; "Onların (mağarada ne kadar) kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin (boyutların) ve yeryüzünün gaybı O'na aittir. O ne güzel görür, ne güzel işitir! O olmaksızın onların bir velisi (yardımcısı) yoktur. O hükmünde hiçbir kimseyi ortak kabul etmez."
Sayfa: 299, Cüz: 15
----- 18.Kehf Suresi 55.Ayet -----
Kendilerine hidayet geldiğinde iman etmelerine ve Rablerinden mağfiret dilemelerine, kendilerine evvelkilerin sünnetinin gelmesinden veya göz göre göre azabın gelmesinden başka bir şey insanlara engel olmamıştır.

Kendilerine "Hak"ikat gelse de bundan faydalanıp hidayete eremeyişleri, fıtratlarından gelen takdirdendir. "Yazı" önlerine geçmiştir.

Sayfa: 301, Cüz: 16
----- 18.Kehf Suresi 81.Ayet -----
"Rablerinin kendilerine (o oğlanı) temizlik bakımından daha hayırlı ve merhamet bakımından da daha yakın olanı ile değiştirmesini istedik."

Kendi Rabbinin katından ilim sahibi olan şahıs, öldürdüğü oğlan için "Oğlanın ana babasının Rablerinden oğlanı değiştirmesini istediğini" söylüyor ve "Biz istedik" diyor!!! Yani "ben" olarak tekil değil, "biz" olarak çoğul!!!

"Sünnetullah" sistemini kafanızda canlandırıp, idrak edebiliyor musunuz??? İsteyen kim??? Değiştiren kim??? Yapan kim??? Yazan kim??? Okuyan kim??? Hesap gören kim??? Hesabı görülen kim??? "Şahitlik" eden kim???

----- 18.Kehf Suresi 82.Ayet -----
"Duvara gelince, şehirdeki iki yetim oğlana aitti. Altında o ikisine ait bir hazine vardı. Babaları ise salih bir kimseydi. Rabbin, onların erginlik çağlarına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunu kendi emrimden (isteğim ile) yapmadım. İşte bu, senin sabredemediğin şeylerin açıklamasıdır."

Hevasından konuşan, iş yapanlar ile Hak'ikatten zuhur edenlerin farkı. Herkes bir ayna, ama her ayna bir değil, her ayna parlak değil. Herkes bir alıcı, ama her alıcı bir değil. Herkes bir verici, ama her verici bir değil. Allah --> Esma --> Fiil... Yayın/zuhur bu şekilde ama!!! Yeryüzü kaydında "nefis" filtresinden geçenler ile saf olarak alıp/verenler farklı. Dikkat edin! Yanılgıya düşmeyin, iyice tefekkür edin!

Sayfa: 302, Cüz: 16
----- 18.Kehf Suresi 84.Ayet -----
Doğrusu biz ona (Zülkarneyn'e) yeryüzünde imkan ve her şeyden (her şeye ulaşmasına) bir sebep verdik.

Akıbetler bellidir de, sebepler yaratılır ve zaman algısı ile desteklenir. Sen aslında Sünnetullah'ın işleyişine şahitlik edersin de nedenlerini, niçinlerini zihninde yarattığın sınırlı yeryüzü algısının mahluklarına izafe edersin. Sebeplere takılırsın, maddi dünyanın geçici menfaatleri ile oyalanırsın, sana isabet edenleri kendinden yada başkasından bilirsin de, asıl Hak'ikati göremezsin.

Sayfa: 308, Cüz: 16
----- 19.Meryem Suresi 64.Ayet -----
(Cebrail şöyle dedi;) "Biz Rabbinin emri ile olması dışında inmeyiz. Önümüzdeki (yaşayacağımız süreç), arkamızdaki (geçmişte yaşadıklarımız) ve bunların arasındaki (El-An/Şu an) şeyler(in tümü) O'na aittir. Rabbin unutkan değildir."

!!!La ilahe illAllah, La faile illAllah, La mevcude illAllah!!!

Sayfa: 310, Cüz: 16
----- 19.Meryem Suresi 93.Ayet -----
Semalarda ve yeryüzünde olanların tamamı Rahman'a kul olarak geleceklerden başka bir şey değildir.

Her birim kulluğunu yerine getirmektedir. Sapıtıp şeytana uyanlar da dahil. Zannımıza tabi olduğumuz bu yeryüzü aleminde, esma terkiblerinden zuhur eden fiillerin failleri olarak ancak Rahman'ın kullarını algılarız. Perdeler kalkınca batıl gider, Hak kalır. Kullar Rableriyle karşılaşır.

Sayfa: 318, Cüz: 16
----- 20.Ta Ha Suresi 110.Ayet -----
(Allah,) onların önlerindekileri (ahiretteki durumlarını) ve arkalarındakileri (dünyada yaptıklarını) bilir de onlar, ilmen O'nu (Allah'ı) kavrayamazlar.

İdrak kapasiteleri Allah'ı bilmeye yeterli değildir. Çünkü dünyada iken Allah'ı tanıma fırsatını değerlendirememişlerdir. Değerlendirebilenlerin de yeterli değil, ancak kısıtlıdır. "Mahluk", "Hâlik"i ihata edemez!

Sayfa: 326, Cüz: 17
----- 21.Enbiya Suresi 72.Ayet -----
Ona (İbrahim'e) İshak'ı ve bir de Yakub'u bahşettik. Hepsini salih kimseler kıldık.

"Salih kimseler kıldık." Burada "ceale" fiili kullanılmış. Yani Allah onları daha doğmadan o şekilde tasarlayıp yaratmış şeklinde. Fıtratları/Esma terkipleri bu şekilde oluşmuş. Bu ancak Teklik'ten bakıldığında anlaşılabilir. Kesretten bakanlar öyleyse bizim suçumuz ne, adalet filan gibi yeryüzü boyutu düşüncelerine kapılırlar. Bunlar iyice düşünülüp, idrak edilmesi gereken konular.

Sayfa: 333, Cüz: 17
----- 22.Hac Suresi 18.Ayet -----
Göklerdekilerin (boyutlardakilerin), yeryüzündekilerin, güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların, hayvanların, insanlardan pek çoğunun ve üzerine azap hak olmuşların da pek çoğunun Allah'a secde ettiğini görmedin mi? Allah kimi hor görürse, onu şerefli kılacak kimse yoktur. Hiç şüphesiz Allah dilediğini yapar.

Bizim (!)cansız(!) olarak algıladıklarımız dağlar, taşlar, akılsız gördüğümüz hayvanlar ve üzerine azap olmuşlar da dahil her birim Allah'a secde etmektedir! Yani fıtratlarının gereğini ifa ederek, Allah'a olan kulluklarını yerine getirmektedirler.

Sayfa: 337, Cüz: 17
----- 22.Hac Suresi 54.Ayet -----
(Bu,) kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Allah'ın bu şekilde davranmasının) Rabbinden (gelen) Hak olduğunu bilip, böylece buna (bu gerçeğe) iman edip, kalplerinin ona huşu duyması içindir. Hiç şüphesiz Allah iman edenleri dosdoğru yola hidayet eyleyendir.

Allah'ın bu şekilde, şeytan vasıtasıyla insanlara vesvese vermesi ve bazılarının bundan etkilenip bazılarından bu etkiyi gidermesi, daha doğrusu kendilerinde açığa çıkan Allah esmaları vasıtasıyla şeytanın bu etkilerinden kurtulmaları insanların Sünnetullah'ı tanımalarına, bilmelerine ve bu şekilde kendilerinde açığa çıkan Hak'ikat ile kalplerinin mutmain olmasına bir vesiledir. Bunu ise ancak kendilerine ilim verilenler idrak edebilir. İşte bu şekilde Allah iman edenleri doğru yola hidayet eylemektedir.

Sayfa: 345, Cüz: 18
----- 23.Müminun Suresi 62.Ayet -----
Biz hiçbir nefsi gücünün yettiğinden başkasıyla yükümlü tutmayız. Katımızda Hak ile konuşan bir kitap (Levh-i Mahvuz) vardır. Onlar (haksızlığa uğratılarak) zulmedilmezler.
Sayfa: 351, Cüz: 18
----- 24.Nur Suresi 25.Ayet -----
O gün Allah onlara Hak dinlerini yerine getirecektir ve onlar Allah'ın apaçık Hak olduğunu öğreneceklerdir.

Her birim (mahluk), Sünnetullah adlı sistemin gereği olarak yaptıklarının karşılığını görecektir. Yaptıklarının karşılığı tastamam verilecektir.

Sayfa: 378, Cüz: 19
----- 27.Neml Suresi 24.Ayet -----
"Onu ve kavmini Allah olmaksızın güneşe secde ederlerken buldum. Şeytan onları amellerinin (yaptıklarının) doğru olduğuna inandırmış (yaptıklarını kendilerine süslü göstermiş), böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuş. Bu nedenle onlar hidayete eremezler."
Sayfa: 383, Cüz: 20
----- 27.Neml Suresi 79.Ayet -----
Artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz ki sen apaçık Hak (varlığını Hak'tan alan bir mevcudiyet/yaratılış) üzeresin (bina edilmiş bir !!!Mahluksun!!!).

Kendi varlığındaki Hak'ikatin idrakine varabilen, artık O'ndan başkasına tevekkülün abes olacağını anlar. Aslında O'ndan başka varlığın olmadığı hakikatine erişir. O'ndan gayrisi hepsi !!!Mahluktur!!!

----- 27.Neml Suresi 80.Ayet -----
Doğrusu sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp gittikleri zaman sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.

Ölüler bu dünyada Hakk'ı tanıyamadıklarından artık gittikleri yerde bu imkanları yoktur. Bu dünyaya gelen insanın görevi zaten Hakk'ı tanımaktır. Öncelikle kendinden zuhur eden sonra da diğer varlıklardan. Bu dünyada Hakk'ı tanıyıp özelliklerini kavrayabilen, burada kazandığı bu güç ile geçeceği boyutlarda varlığını sürdürebilir. Aksi takdirde zelil olanlardan, kaybedenlerden olur.

İşte bu dünya hayatında da bu (Hakk'a olan) çağrıya sağır olanlar için yapılabilecek bir şey yoktur. Onlara resul bile hidayet eyleyemez. Hidayet ancak Allah'ın takdiri iledir, resul ancak vesile olur. Sağırlar, bu çağrıya arkalarını dönüp giderler.

----- 27.Neml Suresi 81.Ayet -----
Sen asla körleri sapıklıklarından (vazgeçirip, onlara) hidayet (rehberlik) edebilecek değilsin. Ayetlerimize iman edenlerden başkasına (Hakk'a çağrıyı) işittiremezsin. İşte onlar (o iman edenler) teslim olanlardır (müslümanlardır).

Hidayet Allah'ın takdiri iledir. Resul ancak Hakk'a vesiledir, Sünnetullah'ı tebliğ edendir. Kör olarak yaratılanlar (takdir edilenler) bu dünya hayatından bu şekilde geçip gideceklerdir. Resul'un Hakk tebliğine iman edenler, teslim olanlardır (müslümanlardır).

Sayfa: 386, Cüz: 20
----- 28.Kasas Suresi 16.Ayet -----
(Musa); "Rabbim! Doğrusu ben nefisim(in Hak'ikatin)e zulmettim, bu yüzden beni bağışla" dedi. Bunun üzerine (Allah da) onu bağışladı. Hiç şüphesiz O (Allah) çok bağışlayandır, Rahim'dir.

Nefsin Hak'ikatine zulmetmek; nefsin Rab terkibinden gelen Hak fıtrata heva karıştırmaktır. Kendi "izafi" varlığında açığa "Çıkan"ı görmezden gelip, nankörlük etmek, diğer "izafi" varlıklarda açığa "Çıkan"ı tanıyamamaktır. Hak çağrıya isyan etmek ve tüm bunların sonunda kör olup, sağır olmaktır. Musa hevasına uyup, taraf seçmiş ve bunun sonucunda öfkeye kapılmıştır. Hak'ikatte taraf yoktur. Birimlerden zuhur eden "Allah Esmaları" vardır. Körler ve kafalarındaki gözleri dışında gözleri olmayanların, kendilerine "İlim" ulaşmamış, ulaşsa da Hak'ikatini kavrayamamış "zalimlerin" algılayamayacakları Hak'ikat.

Sayfa: 391, Cüz: 20
----- 28.Kasas Suresi 56.Ayet -----
Elbette sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecekleri en iyi bilendir.
Sayfa: 392, Cüz: 20
----- 28.Kasas Suresi 67.Ayet -----
Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen kimseye gelince, felaha (kurtuluşa) erenlerden olması umulur.

Garanti yok!!! Amelinize güvenmeyin. Kimse ameli ile cennete giremez! Takdir Allah'tandır. Son nefese kadar kimin nasıl öleceği belli değildir. Bir anda her şey değişebilir. Siz putlarınızı yıkın, teslim olun, kalbinizi arındırın, saf bir halde kalbiniz ile iman edebilecek bir hale gelmeye çalışın, yalnız ve yalnız Allah'a tevekkül edin, O'na yönelin, kıblenizden şaşmayın, haddinizi aşmayın,... Tüm bunları yapabilirseniz zaten, salih ameller kendiliğinden gelir. Ondan sonra "hala akıl erdiremediyseniz", o amellerin "vesilesi" ile cennete girdiğinizi "zan"nederseniz. Aklınız erer hale gelir, îkan sahibi olur, yakîn elde ederseniz, zaten artık nereye girdiğinizin bir önemi kalmaz.

----- 28.Kasas Suresi 68.Ayet -----
Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.

Allah'ın isimleri Sünnetullah'taki düzene göre belli bir sistemde bir araya gelerek mahlukların Rab terkibini oluşturur. Hiçbir mahluk kendi Rab terkibini seçemez, kendi payına ne düşerse onu yaşar. İsimler yeryüzü boyutunda vücut bulur (zahir olur), fiilleri oluşturur. Mahluk ise "algısal" benliği ile "zan"neder.

----- 28.Kasas Suresi 70.Ayet -----
İşte O Allah'tır. O'ndan başka ilah (tanrı) yoktur. Hamd, öncesinde de (dünyada da), sonrasında da (ahirette de) O'na mahsustur, hüküm (yönetim) de O'nundur. Ancak O'na döndürüleceksiniz.

İşte "Allah" kavramının işaret ettiği "Varlık"ın izahı budur. Zihinlerinizde yarattığınız "zan"larınız değil!

Sayfa: 400, Cüz: 20
----- 29.Ankebut Suresi 40.Ayet -----
Akabinde, her birini günahı sebebiyle tuttuk (yakaladık). Böylece onlardan kiminin üzerine taşlar savuran rüzgaz gönderdik, kimini çığlık tuttu (yakaladı), kimini yerin dibine geçirdik, kimini de (suda) boğduk. Allah onlara zulmedecek değildi, lakin onlar kendi nefislerine zulmetmekteydiler.

Her kul fıtratı üzere yaşar, her kula yaşadıklarının karşılığı verilir. Haksızlık yok, zulüm yok. Haksızlık gereğini yapmamak, karşılığını vermemektir. İnce bir çizgi, dikkat!

Sayfa: 409, Cüz: 21
----- 30.Rum Suresi 52.Ayet -----
Şüphesiz sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp gittikleri zaman sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.
----- 30.Rum Suresi 53.Ayet -----
Sen körleri de dalaletlerinden (kurtarıp) hidayete erdirebilecek değilsin. Ayetlerimize iman edenlerden başkasına işittiremezsin. Onlar teslim olanlardır (müslümanlardır).
----- 30.Rum Suresi 56.Ayet -----
Kendilerine ilim ve iman verilenler; "And olsun ki siz, Allah'ın yazısına göre Baas (diriliş) gününe kadar kaldınız. İşte bu (bugün), Baas (diriliş) günüdür. Lakin siz (bunu) bilmiyordunuz" dediler.

İlim ve iman verilenler!!! "İlim verilenler" lafzını bazı bünyeler kaldırabilir ancak "iman verilenler" lafzını hazmetmesi zordur! Hazmedemiyorsanız geçin.

----- 30.Rum Suresi 59.Ayet -----
İşte bilmeyenlerin kalplerini Allah bu şekilde mühürler.

Bu bilmeyip te kalpleri mühürlenenler, kendilerine ilim verilmeyenler midir??? Sünnetullah'ta sistemin işleyişi vardır. İsimler fiillere dönüşür, fiil olarak yeryüzü boyutunda/algısında zahir olur. Beşer akıllar sebeplere takılır, sebepleri ilahlaştırır, "suçlu" arar, madde ile perdelenir.

Sayfa: 413, Cüz: 21
----- 31.Lokman Suresi 34.Ayet -----
Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah'ın katındadır (bu bilgiye yalnızca O sahiptir). Yağmuru indirir, rahimlerde olanları O bilir. Hiçbir nefis yarın ne elde edeceğini ve hangi yerde öleceğini bilemez. Hiç şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyden haberdardır.
Sayfa: 414, Cüz: 21
----- 32.Secde Suresi 5.Ayet -----
Gökten yeryüzüne işi O (Allah) yönetir, sonra (o iş,) miktarı sizin saydıklarınızdan (sizin hesabınıza göre) bin yıl olan bir günde O'na çıkar.

Sünnetullah'ın işleyişi... Arş --> Semalar --> Yeryüzü... Zat --> Esma --> Fiil --> Şehadet... Yeryüzüne inzal olan nur/data ve yeryüzünde açığa çıkan datanın tekrardan geriye doğru bir yol ile bizim kelime dağarcığımıza göre "yükselişi".

Sayfa: 422, Cüz: 22
----- 33.Ahzab Suresi 38.Ayet -----
Allah'ın kendisine farz kıldığı şeylerde nebiye bir sıkıntı olmaz. Daha önceden gelip geçmiş (tüm nebi ve resuller)de Allah'ın sünneti (böyle)dir (!!!SÜNNETULLAH!!!). Allah'ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.
Sayfa: 425, Cüz: 22
----- 33.Ahzab Suresi 62.Ayet -----
Önceden gelip geçmiş kimselerde de Allah'ın sünneti (bu şekilde)dir (!!!SÜNNETULLAH!!!). Allah'ın sünnetinde asla bir değişim bulamazsın.
Sayfa: 427, Cüz: 22
----- 34.Sebe Suresi 3.Ayet -----
(Nankörlük edip, gerçekleri gizleyip örterek) küfre düşenler; "Kıyamet saati bize gelmez" dediler. De ki; "Hayır, gaybı bilen Rabbime and olsun ki, o (kıyamet) size kesinlikle gelecektir. Ne semalarda ve ne de yerde zerre ağırlığınca (dahi bir şey) O'ndan gizli kalmaz (O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır). (Öyle ki) ne bundan daha küçüğü, ne de daha büyüğü, (ne varsa hepsi) apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın."

Arş'tan "Arz"a doğru tüm katmanları (semaları/gökleri/boyutları) geçerek cereyan eden ilmin (datanın/yaşamın) tüm bilgisi bu kitapta (Levh-i Mahfuz'da) kayıtlıdır.

Sayfa: 434, Cüz: 22
----- 35.Fatır Suresi 11.Ayet -----
Allah sizi topraktan, sonra spermden yaratmış, sonra da size eşler var etmiştir. O'nun (Allah'ın) bilgisi olmadan herhangi bir dişi ne hamile kalabilir ne de doğurabilir. (Kendisine) ömür verilene kitapta (yazılı) olanın dışında (daha fazla) ömür verilmez, ömründen de eksiltilmez. Şüphesiz ki bu Allah'a kolaydır.
Sayfa: 435, Cüz: 22
----- 35.Fatır Suresi 18.Ayet -----
Hiçbir yüklenen (günahkar) bir diğerinin yükünü (günahını) yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen, yüküne (yükünün taşınmasına/günahını yüklenmeye yardıma) çağırsa yakınlık sahibi (bir yakını) bile olsa kendisinden hiçbir şey yüklenilmez (yardım edilmez). Sen ancak Rablerinden gayb ile (bilinmeyene, görülmeyene iman ederek) korkanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa (dünya yüklerinden kurtulursa) ancak kendi nefsi için arınmış olur. Dönüş (dönüşüm) yalnız Allah'adır.
Sayfa: 436, Cüz: 22
----- 35.Fatır Suresi 30.Ayet -----
(Bu, Allah'ın) kendilerine ecirlerini (mükafatlarını) tam olarak vermesi ve lütfundan onlara arttırması (çoğaltması) içindir. Hiç şüphesiz O (Allah) çok bağışlayandır, şükrün karşılığını ziyadesiyle verendir.

İsimlerden fiiller zahir olur, fiiller arzda vücud bulur, ameller ecre vesile olur!

Sayfa: 438, Cüz: 22
----- 35.Fatır Suresi 43.Ayet -----
Yeryüzünde büyüklük taslama ve kötü tuzak kurmalarını (arttırdı). Kötü tuzak kurma ehlinden (sahibinden) başkasını kuşatmaz. O halde öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlüyorlar? Allah'ın sünnetinde bir değişim bulamazsın. Allah'ın sünnetinde bir dönüşüm de bulamazsın.
Sayfa: 439, Cüz: 22
----- 36.Yasin Suresi 12.Ayet -----
Şüphesiz ki ölüleri biz diriltiriz, sundukları şeyleri (işledikleri amellerini) ve eserlerini (geride bıraktıklarını) biz yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) tek tek saymışızdır.

Bize göre bir "zaman" zannında "yazı"yı yaşıyoruz. Şahitlik/gözlemcilik ediyoruz. Yaşanmış ve bitmiş...

Sayfa: 475, Cüz: 24
----- 40.Mümin Suresi 85.Ayet -----
Fakat şiddetimizi görüp de iman etmeleri onlara fayda vermedi. Allah'ın gelip geçmiş kullarındaki sünneti (bu şekilde)dir (!!!SÜNNETULLAH!!!). Küfre düşenler orada kaybetti.
Sayfa: 481, Cüz: 25
----- 41.Fussilet Suresi 54.Ayet -----
Bilesiniz ki, doğrusu onlar Rableriyle karşılaşmaktan şüphe içerisindedirler. Bilesiniz ki, O (Allah) her şeyi (ilmiyle) kuşatandır.
Sayfa: 485, Cüz: 25
----- 42.Şura Suresi 27.Ayet -----
Şayet Allah rızkı kullarına genişletseydi (bol bol verseydi), kesinlikle onlar yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O, (rızkı) dilediği bir kader ile indirmektedir. Hiç şüphesiz O kullarından haberdardır, basiret sahibidir.

Dünya rızkının kaderi, Allah'ın elindedir. Dilediğine dilediği şekilde verir. Önemli olan kulun kendisine isabet edeni ne ölçüde değerlendirebilip, o nimetleri vesile kılıp geriye vuslat yolunda kullanabilmesidir.

Sayfa: 487, Cüz: 25
----- 42.Şura Suresi 51.Ayet -----
Allah'ın bir beşere konuşması, vahiy (yolu) ile veya bir perde arkasından yada izni ile dilediğini vahyeden bir resul göndermesi dışında olacak şey değildir. Hiç şüphesiz O çok yücedir, hikmet sahibidir.

Perde arkasından; Örnek olarak Allah'ın Musa (A.S)a ağaçtan seslenmesini verebiliriz. Burada perde ağaçtır. Perde kimi zaman da insandır, kimi zaman da hayvandır. Faili de fiili de yaratan, yarattıklarını diğer yarattıklarına vesile kılan yine Allah'tır. Bunun dışında yeryüzü kaydında Allah'ın Zatı'nı görmeniz yada O'nunla konuşmanız teknik olarak Sünnetullah'a aykırıdır.

Sayfa: 511, Cüz: 26
----- 48.Fetih Suresi 10.Ayet -----
Doğrusu sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların elinin üzerindedir. Öyleyse her kim sözünden dönerse ancak kendisi aleyhine dönmüş olur. Kim de Allah'la üzerinde anlaştığı şeyi (verdiği sözü) yerine getirirse, (Allah) ona büyük bir ecir (mükafat) verecektir.
Sayfa: 512, Cüz: 26
----- 48.Fetih Suresi 23.Ayet -----
Önceden (beri) gelip geçmiş (devirlerde) Allah'ın sünneti (bu şekilde)dir (!!!SÜNNETULLAH!!!). Allah'ın sünnetinde bir değişim bulamazsın.
Sayfa: 518, Cüz: 26
----- 50.Kaf Suresi 16.Ayet -----
And olsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine verdiği kuşkuyu biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.
Sayfa: 536, Cüz: 27
----- 57.Hadıd Suresi 1.Ayet -----
Göklerde ve yeryüzünde bulunanlar Allah'ı tesbih ederler. O mutlak güç sahibidir, hikmet sahibidir.
----- 57.Hadıd Suresi 2.Ayet -----
Göklerin ve yeryüzünün mülkü O'na (Allah'a) aittir. O hayat verir ve öldürür. O her şeye Kadir'dir.
----- 57.Hadıd Suresi 3.Ayet -----
O (Allah) varlığının başlangıcı ve sonu olmayandır, varlığı aşikar olup, mahiyeti gizli olandır. O her şeyi hakkıyla bilendir.
Sayfa: 537, Cüz: 27
----- 57.Hadıd Suresi 4.Ayet -----
O (Allah), gökleri (boyutları) ve yeryüzünü altı günde yaratan, sonra da arşa istiva edendir. O yere gireni ve oradan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Her nerede olursanız olun, O sizinle birliktedir. Allah yaptıklarınıza basiret sahibidir.
----- 57.Hadıd Suresi 5.Ayet -----
Göklerin ve yeryüzünün hükümranlığı O'nundur (Allah'ındır). İşler yalnız Allah'a döndürülür.
----- 57.Hadıd Suresi 6.Ayet -----
(Allah) geceyi gündüzün içine, gündüzü de gecenin içine sokar. O göğüslerin sahip olduklarını hakkıyla bilendir.

El-Hak! Hazmı zordur. Girersen ateşin içine, yakarsın nefsini. Lakin ateşin içerisindeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır. El-Hak! Yanmadan, ihlasa eren, saflaşıp, arınmışlardan olamazsın. Yanabilenler, Hak'tan nasiplendiklerini çevresindekilere yansıtır. Işık lambadan görünür, lakin ehli bilir ki lambanın "Nur"u "Hak"tandır. El-Hak! "Hak"ikat demir gibidir, midene oturur, dağı paramparça eder, "yok" olmadan hazmedemezsin. El-Hak! Burası altıncı evredir, dikkat et yanarsın!

Sayfa: 539, Cüz: 27
----- 57.Hadıd Suresi 22.Ayet -----
Yeryüzünde ve nefislerinizde size isabet eden (başınıza gelen) hiçbir musibet yoktur ki biz onu yaratmamızdan önce (kaderin kaza olarak vukuundan önce) bir kitapta (yazılmış) olmasın. Şüphesiz ki bu Allah'a kolaydır.
----- 57.Hadıd Suresi 23.Ayet -----
Böylece kaçırdığınız şeye üzülmeyesiniz, (Allah'ın) size verdiklerine de sevinmeyesiniz. Allah hiçbir böbürlenen, övüneni sevmez.

"Sünnetullah" denen 'Hak' sistem işte böyledir. Ne kaçırdıklarınız ne de elde ettikleriniz sizden değildir, Hak'tandır. Siz yaşarsınız, şahitlik edersiniz.

Sayfa: 542, Cüz: 28
----- 58.Mücadele Suresi 7.Ayet -----
Allah'ın göklerde ve yeryüzünde olanları bildiğini (hiç) düşünmedin mi? Üç kişinin gizli konuşmasında dördüncülerinin O (Allah) olması dışında bir şey olacak şey değildir. Beş kişide de (yine) altıncıları O'ndan başkası değildir. Bundan daha az ne de daha çok, her nerede olurlarsa olsunlar O'nun (Allah'ın) onlarla beraber olması dışında bir şey (söz konusu) değildir. Sonra, kıyamet günü, (Allah) kendilerine yaptıklarını bildirecektir. Hiç şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Kesretten bakanlar, fiiller ile perdelenenler 3'ü, 5'i, bir de yanlarında O'nu görür/bilir. Siz 3'ü, 5'i görmeyin! Yalnız O'nu görün. O zaman yanı, yönü, sağı, solu, doğusu, batısı, uzağı, yakını kalmaz. Sadece O! El-An! Sadece O!

Sayfa: 547, Cüz: 28
----- 59.Haşr Suresi 21.Ayet -----
Şayet biz bu Kuran'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen onu Allah korkusundan boyun eğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu misalleri insanlara belki tefekkür ederler diye veriyoruz.
----- 59.Haşr Suresi 22.Ayet -----
O, Kendisinden başka ilah (tanrı) olmayan, gaybı (görülmeyeni/algılanmayanı) ve şehadeti (görüleni/algılananı) bilen Allah'tır. O Rahman'dır, Rahim'dir
----- 59.Haşr Suresi 23.Ayet -----
O, kendisinden başka ilah (tanrı) olmayan, tüm alemlerin tek sahibi, her türlü noksanlıktan münezzeh, barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, dilediğini yaptıran, büyüklükte eşsiz olan Allah'tır. Allah, onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir.
----- 59.Haşr Suresi 24.Ayet -----
O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren, en güzel isimler kendisinin olan Allah'tır. Semalarda ve yeryüzünde olanlar O'nu tesbih ederler. O mutlak güç sahibidir, hikmet sahibidir.
Sayfa: 548, Cüz: 28
----- 60.Mümtehine Suresi 5.Ayet -----
"Rabbimiz! Bizi (nankörlük edip, gerçekleri gizleyip örterek) küfre düşenler için fitne (imtihan vesilesi) kılma, bizi bağışla Rabbimiz! Hiç şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hikmet sahibisin."

!!!Bizi küfre düşenlere fitne vesilesi kılma!!!... Bunu hem dualarınıza katın hem de üzerinde uzun uzun düşünün... Yaşadığımız/şahitlik ettiğimiz "Sünnetullah" adlı sistemde çok güçlü bir ifade!

Sayfa: 555, Cüz: 28
----- 64.Tegabun Suresi 4.Ayet -----
(Allah) göklerde (boyutlarda) ve yeryüzünde olanları bilir, gizlediğinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah göğüslerin sahip olduklarını hakkıyla bilendir.
Sayfa: 557, Cüz: 28
----- 65.Talak Suresi 3.Ayet -----
Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Hiç şüphesiz Allah emrine ulaşandır (yerine getirendir). Allah her şeye bir takdir kılmıştır.
Sayfa: 562, Cüz: 29
----- 67.Mülk Suresi 13.Ayet -----
Sözünüzü (ister) gizleyin veya (ister) açıkça söyleyin, hiç şüphesiz O (Allah) göğüslerin sahip olduklarını hakkıyla bilendir.
----- 67.Mülk Suresi 14.Ayet -----
Yaratan (yarattığını) bilmez mi? O (Allah) her şeyin derinliğine nüfuz edebilendir, haberdardır.
Sayfa: 575, Cüz: 29
----- 74.Müddessir Suresi 31.Ayet -----
Ateş (cehennem) ashabını (bekçilerini) meleklerden başkası olarak var etmedik. Onların sayısını (bu şekilde net olarak) kılmamız (bildirmemiz); (nankörlük edip, gerçekleri gizleyip örterek) küfre düşenlere bir fitne (imtihan) olması, kendilerine kitap verilenlerin yakîn (kesin bilgi) sahibi olması, iman edenlerin iman bakımından artması, kendilerine kitap verilenlerin ve iman edenlerin şüpheye düşmemesi, kalplerinde hastalık bulunanların ve (nankörlük edip, gerçekleri gizleyip örterek) küfre düşenlerin; "Allah bununla misal olarak ne (anlatmak) istedi (kastetti)?" demesi dışında bir şey değildir. İşte bu şekilde Allah dilediği kimseyi saptırır, dilediğine de hidayet eyler. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, beşere bir hatırlatmadan başka bir şey değildir.

Aslında yapılan yayın herkes (her alıcı beyin) için aynıdır da alıcılar (beyinler/programları) farklıdır. Farklı esma terkiplerinden oluşan "mahluklar", gelen "data"yı kendi veritabanlarında farklı farklı yorumlayıp, açığa farklı hallerde izhar ederler. Hidayet her beyne gelir de her beyin bunu değerlendiremez. Fitne de aynı şekilde, kimini zelil eder, kiminin de derecesini yükseltir. Bu, "Sünnetullah" sisteminin teknik olarak işleyişidir. Bunu anlayabilen artık Külli irade, Cüzi irade gibi bir ikileme düşmez. Sistemi anlamak aslında basittir. Zor olan beyinlerdeki yanlış programları yıkabilmektir.